- Üsküp’te Bir Doğa Harikası; Matka Kanyonu ve Milenyum Haçı
- Ucuza Seyahat- 1 Günde Üsküp Nasıl Gezilir? Üsküp Gezi Rehberi
- Parma-İtalya Gezilecek Yerler-Alışveriş Rehberi
- Bologna-İtalya Gezilecek Yerler- Nerede Ne yenir?
- Basel Gezilecek Yerler -İsviçre Noel Pazarları
- Strazburg Gezi Rehberi – Gezilecek Yerler
- Heidelberg Gezi Rehberi – Almanya’nın Romantik Şehri
- Stuttgart Gezi Rehberi
- Avrupanın En İyi Noel Pazarları ; Eugisheim-Fransa
- Avrupanın En İyi Noel Pazarları; Colmar-Fransa
Emirgan’da Sonbahar Keyfi..
Bir süredir arkadaşımla Emirgan‘da Sonbahar havası alma planları yapıyorduk. İkimizde evde kitap okuma keyfini dışarı taşıma fikrindeydik. Havalar daha da soğumadan bu planları gerçekleştirmek üzere dışarı çıktım. Güzel bir havada dolaşmak iyi gelecekti. Arkadaşımla İstinye‘de buluştuktan sonra Emirgan’a geçtik. Bu yeşilliklerle dolu semt aslında eskiden Feridun Bey Bahçeleri adını taşıyormuş. 4. Murat İran seferi sırasında Erivan‘ı kuşatmış kaleyi korumakla görevli Emir Güne Han savaşmaktan kaçınıp Kalenin anahtarını padişaha vermiş.Bunun üzerine 4. Murat’ta onu alıp İstanbul’a getirmiş ve İstinyedeki bu semti ona hediye etmiş.
Semtin adı sonradan Emir Güne Han adından yola çıkılarak Emirgan adını almış. Bir çok kez el değiştirmiş olsa da güzelliğini koruyarak bu güne kadar gelebilmiş. Emirgan korusu son yıllarda Lale festivali ile güzelliğine güzellik katmış bir yer. Bahar aylarında gelirseniz rengarenk Lalelerin içinde kendinizi cennette hissedebilirsiniz. Bu mevsimde ise laleler yerini ağaçlardan düşen yaprakların oluşturduğu sarı ve kızılın uyumu ile başka bir şölene dönüştürüyor. Yollarımıza serilmiş yapraklar arasında Sonbahar’ın tadını çıkarmak gerçekten çok keyifli. Bahar aylarında yerini başka çiçekler alıncaya kadar mor çiçeklerle bezeli koruluk insana büyük bir huzur veriyor.
Emirgan koruluğunda dolaşmaya başlıyoruz. Kapıdan içeri girdiğimiz anda yeşilin, kahverenginin ve sarının tonları bizi karşılıyor. Rengarenk çiçekler arasında ağaç dallarından düşen yapraklar tam olarak son bahar havası estiriyor. Etrafın fotoğrafını çekerek dolaşıyoruz. O sırada gözümüze bir çocuk parkı ilişiyor arkadaşımla bir birimize bakıp etrafta kimseciklerde yokken parka girip salıncaklarda sallanıyor, kaydırakta kayıyor ve çocukluk günlerimize dönüyoruz. Bir yandan da o kadar çok eğleniyor ve gülüyoruz ki gözlerimizden yaşlar geliyor.
Sonrasında spor aletlerini kullanıyor biraz stres atıyoruz. Kuş cıvıltıları arasında gökyüzünü seyrederek dinlenirken etrafta dolaşan sincaplar gözümüze çarpıyor. Sincabı ürkütmeden fotoğraf çekmeye çalıyorum, o ise yere düşen Meşe palamutlarını toplayıp yuvasına götürmekle meşgul. Beni görünce işini biraz daha hızlandırıp hemen ağaca tırmanıp yuvaya girmeden bana bakıyor.
Meşe palamudunu ön ayakları ile sıkı sıkıya tutup aşağı bakıyor. O sırada aklıma Buz devri geliyor Meşe palamudu peşinde koşturan hayvanı anımsayıp gülüyorum.
Sincap ise son bir bakış attıktan sonra hızla yuvasına giriyor. Ama az ilerde başka bir Sincap aynı faliyette olduğundan bende diğer Sincapa yöneliyorum. Oda iki sevgilin oturduğu bankın önündeki ağa tırmanıp yarı yolda bana poz verdikten sonra hızla gözden kayboluyor. Bizde dolaşmaya devam ediyoruz, kitap okumak için uygun bir yer arayışı içindeyiz. Bu sırada aklımıza Sarı köşk’e gitmek geliyor.
Bu Köşkün hikayesi ise şöyle; 1871-1878 yılları arasında Mısır Hıdivi İsmail Paşa‘nın mülkü arasındayken buraya üç tane de köşk yapılmış. Şuan restoran olarak hizmet veren Sarı köşk, Pembe köşk ve Beyaz köşk buraya gelipte mutlaka görülmesi gereken yerlerden.
Sarı köşkün planını dönemin ünlü mimarlarından Serkiş Balyan bir kuş evi görünümünde tasarlamış. Malzeme olarak çınar, ıhlamur, abanoz, gül,ceviz, elma ve meşe ağacı kullanılmış ve süslemeleri 19 yy rokoko, barok ve ampir üslubundan etkilenilerek tasarlanmış.
Köşkün tavanında altın varak kullanılarak hazırlanmış çok güzel süslemeler ise göz alıcı güzellikte. İçeride dolaşıp pencerelerinden dışarı bakıyor ve 19. yy da burada yaşayanların kim bilir ne hayaller kurduklarını, hangi aşkları yaşadıklarını hayal ediyorum. Tarihin dokusu içinde dolaşırken böyle hayallere sık sık kapılırım bilirsiniz. Hayal kurmadan belki de o anı yaşayamıyor muşum gibi geliyor yada çok hayalperest bir yapım var bilemiyorum.
Köşkün odalarında dolaştıktan sonra bahçede kendimize manzaraya hakim bir masa buluyoruz ve yerleşiyoruz. Köprünün iki ayağı ve denizin ağaçların arasında kayboluşu bir süre konuşmadan bu güzelliği seyretmemize neden oluyor. Birden üzerimize bir dinginlik ve sakinlik çöküyor İstanbul’un hem içinde hem de dışında olmak öyle güzel ki. Burası sadece hayaller ve anılar köşkü benim için. Manzara eşliğinde sohbet ederken bayaa acıkmış olduğumuzu farkedip menü istiyoruz. Bu köşkler şuan Beltur işletmeciliğinde hizmet veriyor. Menüdeki tüm fiyatların oldukça makul olduğunu söyleyebilirim. Çay 2 tl, Kaşar soslu mantar 9 tl ve Mantı 10 tl. Ana yemek fiyatları da 10 ile 20 tl arasında değişiyor. Yemekleri fena değil tadını beğeniyorum ama servis hızı için maalesef aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Gittiğimiz anda oldukça az müşterisi olmasına karşın her siparişimizde bizi uzun süre bekletiyorlar.
Yemeğin gelmesi o kadar uzun sürüyor ki 3 kere garsona sormak zorunda kalıyoruz. Ardından içtiğimiz çaylarda aynı yavaşlıkta geliyor. Bu yavaşlık ve garsonlara çöken rehavetin manzaradan kaynaklanmış olmasını diliyor ve anın tadını çıkarmaya devam ediyorum. Kitaplarımızı açıp bir süre kitap okuyor bir süre de sohbet ediyoruz.
Bu sırada akşam kızıllığı çökmeye ve gökyüzü Parlement mavisine dönmeye başlıyor. Fotoğraf çekmek için ise çok ideal bir zaman dilimi. Ancak anlayamadığım bir denenden dolayı makinem biraz tutukluk yapıyor ve bende sıkılıp fotoğraf çekmekten vazgeçiyor ve yanmaya başlayan evlerin ışıkları ile bambaşka bir ruha bürünen İstanbul’u seyretmeye ve hayaller kurmaya devam ediyorum.
About gezente
Gezente; Sitede ki gezi yazıları ve fotoğraflarının sahibi, aynı zamanda gezmeyi ve fotoğraf çekmeyi bir tutku derecesinde seven biri. Profosyonel düğün ve doğum fotoğrafçısı olarak çalışıyor. Evli ve Mishka isimli dünya tatlısı bir kedi sahibi. Hem çok okur hem çok yazar bir kişilik olması dışında farklı ülkeler ve şehirlerde kendi ruhundan bir parça bulabildiğine inanmakta. İnsanlarla sohbet etmeyi ve gittiği her yerin hikayelerini dinlemeyi de seviyor. Bunda hayalperest olmasının da bir payı olduğunu düşünüyor. Hiç bir şehir hikayesiz yaşanmaz ise her şehir de bir hikaye yaşamayı ve yaşanmışlıkları anlatmayı da istiyor. Hayali ise adam olacak çocuk programını izlediği yıllarda hayranı olduğu Barış Manço gibi dünyayı dolaşmak. Kim bilir belki de bu hayal gerçek olur.
2 Comments