Gezente.com

Çiftlikköy’de saklı bir tarih; Kara Kilise..

← → Önceki ve sonraki yazılar için okları kullanın

Yalova‘nın şirin sahil beldesi Çiftlikköy‘deyim. Genelde İstanbul’da yaşayan orta yaş üzeri insanların yazlıklarının bulunduğu bir belde. Bilinen ilk adı Pylai olan bu sevimli beldenin geçmişi 4. yy a kadar uzanıyor. Iustinianos döneminde önem kazanmaya  ve gelişmeye başlamış bir yer. 1097 yılında haçlı seferleri sırasında Latin ordularının bir kısmı İznik Yolundan geçerken bu belde içinden de geçmiş. Çiftlikköy, eski Roma İmparatoru Büyük Constantinus’in annesi Helena’nın doğduğu ve adını verdiği Helenopolis Şehri’nin bulunduğu yer olduğundan tarih açısından aslında önemli bir yer.

Kara Kilise

Çiftlikköy’de Başkent 1 sitesi içinde şu an kalıntıları bulunan Helenopolis’ten kalma Kara Kilise adında çok eski bir kilise bulunuyor. (Helenopolis Altınova bölgesinide içine alan Konstantinin annesinin adının verildiği şimdiki adıyla Hersek bölgesi) Bana göre buranın en güzel tarihi kalıntısı burası. Kilise Latin haçı planına göre yapılmış 6 yy da hamam, 8 ve 9. yy arasında da kilise olarak kullanıldığını tahmin ediliyor. (Bazı kaynaklar ise buranın Roma dönemine ait su mimarisi örneği olduğunu söylüyor.)

Kara Kilise

Haçın doğu ve batı kollarının güneyinde, birer köşe odacıkları var. Doğudaki odacığın doğuya, haçın doğu koluna ve naosa açılan üç kapısı var. Batıdaki odacığın ise batıya ve haçın batı koluna açılan kapıları bulunuyor ancak şuanda kilise kalıntıları büyük oranda hasar görmüş. Sanat tarihçileri, doğudaki odacığın, dışarıya açıklığı olması nedeniyle papazların ayine hazırlanması, cin çıkarma ve kutsal yağın sürülmesi gibi amaçlarla kullanıldığını, batıdaki odacığın ise, bir takım kutsal eşyaları muhafaza etmek amacıyla kullanıldığını düşünüyorlar. Duvarlarda gördüğüm küçük delikler bana Mimar Sinan’ın akustik için kullandığı testileri anımsatıyor sanırım burada da aynı amaç için kullanılmışlar. Bazı deliklerin ise mum koymak için yapıldığını biliyorum.

Kara Kilise

Çiftlikköy’ün 11 ve 12. yy arasında sahil kesiminin dönemin zenginlerinin yazlık villaları ile dolu olduğu söyleniyor. O döneme ait bir çok eserde şuanda İstanbul Arkeoloji müzesinde sergileniyor. Bugün fotoğraf çekerken kalıntıların üzerinde o dönemlere ait çok az bir kısımda kalan sıvanmış bölüm üzerinde bazı renkler ve şekiller fark ettim. Anladığım kadarıyla kiliselerin içinde görmeye alışkın olduğumuz türden muhtemelen İsa yada Meryem figürleri yada buna benzer dini tasvirlerdi. Maalesef tamamı yok olduğundan ne olduğunu anlamak imkansız gibi bir şey , en azından ben aşağıdan bir şey göremedim. Kilise sahilde hemen deniz kenarında inşa edilmiş olmasına rağmen deniz kenarının toprak ile doldurulması sonucu şuan daha içerilerde kalmış ve bir site içinde korunmaya alınmıştır.

Kara Kilise

Çocukluğumda kalıntıların içinde saklambaç oynardık ama bu kadar yıkılmış değildi çok daha sağlamdı. Benim belki de tarihi kalıntıları bu kadar çok seviyor olmam böyle eserlerin arasında büyümüş olmamdan kaynaklanıyordur bilemiyorum. O zamanlarda oturup büyüklerimizden burası ile ilgili şehir efsaneleri dinler ve kafamda bin bir türlü hayaller kurardım. Kara kilise içinden gizli tüneller kazıldığı savaş sırasında kiliseye sığınanların bu tünelleri kullanarak Samanlı dağlarının arkasına kadar kaçabildikleri anlatılırdı.

Kara Kilise

Hatta Kilisenin üstündeki koca deliğin savaş sırasında denizden atılan bir top mermisi ile vurulduğu ve o günden beri böyle olduğu anlatılır. Babam gençlik yıllarında sahilde dolaşırken yada bir yer kazdıklarında çoğu zaman eski paralar bulduklarını söyler. O dönemlerde arkadaşları oldukça yüklü ganimette bulmuşlar ama başlarının belaya girmesini istemediklerinden dokunmadan yetkililere haber verilmiş. Bunların çoğunu şehir efsanesi sanırdım ama bazılarını babamdan bizzat dinledim oldukça değişik hikayeler. O dönemlerde etrafta çok sayıda mezarlıkta varmış halen Başkent 1 sitesi yanında eski bir mezarlık bulunuyor. Şu anda kullanılmasa da mezar taşları bulunan eski bir yer.

Çiftlikköy Sahili

Çiftlikköy eski şaşalı günlerinden sonra yeniden unutulmuş bir köşede inzivaya çekilmiş yaşlı bir kadın gibi sessizce beklemiş. Uzun yıllar sonra Atatürk’ün Yalova’da bir evinin olması özellikle Termal’i çok sık ziyaret etmesi ve Yalova’da bir çiftlik kurması ile bu beldenin de çehresi tamamen değişmiş. Eski adı Kadı çiftliği iken Atatürk tarafından  1932 yılında değiştirilip Çiftlikköy adını alıp kaderinde yeni bir yol çizmiş. 1995 yılında Yalova’nın il olması ile birlikte İlçe statüsüne yükselmiş. Yalova’ya 5 km uzaklıkta olması son yıllarda Özdilek Firmasının burada tamda Yalova İzmit devlet karayolu üzerinde bir alışveriş merkezi kurması ile popüleritesi artmış sadece yaz aylarında gelen turist kalabalığından artık kış aylarında da yararlanır olmuş.

Çiftlikköy Sahili

İstanbul’dan kara yoluyla yada Topçular iskelesinden geçerek geliyorsanız Çiftlikköy Yalova’dan önce sizi karşılıyor olacak. Sahile inip bir cafe’de çay yada kahve içip yolunuza devam edebilirsiniz. Ben gün batımlarını sahilinden izlemeyi, güneşin batışı sırasında bulutların her saniye değiştirdikleri renkleri, akşamın kızıllığı içinde gördüğüm renk cümbüşünü izlemeyi seviyorum. Yolum düştüğünde sahilde oturup o sessizlik içinde kendimi dinlemek bana ayrı bir huzur veriyor. Kara kiliseden çıkıp sahilde iskele üzerinde oturup uzun süre denizi, balık tutan küçük kayıkları ve İstanbul’u uzaktan başka bir aşığın gözlerinden bakar gibi seyrediyorum. Ta ki son ışık hüzmesi de gözden kaybolup etraf derin bir sessizliğe bürünene,  denizden gelen dalga sesleri dışında sadece kendimle kalana dek. Sonrası ise hep bir karmaşa ve kargaşa hali…

Fotoğraflar için OBJEKTİFİMDEN sayfasına git…

← → Önceki ve sonraki yazılar için okları kullanın

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir