- Üsküp’te Bir Doğa Harikası; Matka Kanyonu ve Milenyum Haçı
- Ucuza Seyahat- 1 Günde Üsküp Nasıl Gezilir? Üsküp Gezi Rehberi
- Parma-İtalya Gezilecek Yerler-Alışveriş Rehberi
- Bologna-İtalya Gezilecek Yerler- Nerede Ne yenir?
- Basel Gezilecek Yerler -İsviçre Noel Pazarları
- Strazburg Gezi Rehberi – Gezilecek Yerler
- Heidelberg Gezi Rehberi – Almanya’nın Romantik Şehri
- Stuttgart Gezi Rehberi
- Avrupanın En İyi Noel Pazarları ; Eugisheim-Fransa
- Avrupanın En İyi Noel Pazarları; Colmar-Fransa
Parma-İtalya Gezilecek Yerler-Alışveriş Rehberi
İtalya’da en sevdiğim şeylerden biri de tarihin yanı sıra, şüphesiz kendine has lezzetlerinin olması. Emiglia Romana bölgesi de tam olarak böyle bir yer. Bu bölgede gezilecek yerlerden biri de Parma. Ortasından Parma Çayı’nın geçtiği kentin Etrüsk asıllı ismi, antik Roma ordularının kullandığı yuvarlak kalkanlardan (parma) geliyor. Parma bir günde hatta yarım günde gezilip görülebilecek bir şehir. Bologna veya Milano’ya yakın bir yerde iseniz atlayın bir trene ve soluğu Parma’da alın. Parma şehri adını çok sık duyduğunuz Parmesan peynirine de ismini vermiş bir yer. Parmesan almak istiyorsanız ilk uğrayacağınız yer burası olmalı. Olmazsa Bologna’dan da alabilirsiniz. Parma şehri, jambonu (Prosciutto di Parma), ricotta ve parmesan peyniri (Parmigiano-Reggiano), salamı(mortadella), Lambrusco di Sorbara şarabı, ıspanaklı ve ricotta peynirli makarna çeşidi Tortelli d’erbetta, bunun dışında bolonez soslu taze makarnalar gibi bir çok ürüne sahip geniş bir mutfak. İtalyan dondurmalarını tabiki es geçmiyoruz gittiğimiz her şehirde yiyoruz.
Parma şehri ile ilgili Youtube ‘ta bir de videom var. Youtube videomu da izleyip neler yapmışız görebilirisiniz. Kanalıma abone olup videolarımı beğenmeyi de unutmayın 🙂
Bologna‘dan yaklaşık 1 saat süren bir tren yolculuğu ile Parma‘ya ulaşıyoruz. Zamanınız kısıtlıysa yarım gün Parma yarım gün de oraya çok yakın olan Modena şehrinde gezebilirsiniz. Modena’dan da sonraki yazımda bahsedeceğim.
Biz tren ve otobüs bileti gibi işlemlerimizi Omio diye bir uygulama üzerinden alıyoruz. Size vereceğim link üzerinden yaptığınız rezervasyonlarda indirim kazanıyorsunuz.
Bir sonraki yolculuğunuz için tren, otobüs ve uçak biletlerini karşılaştırmak ve rezervasyon yapmak için Omio’ya göz atın. Yönlendirme bağlantımı kullanarak kaydolun ve bir sonraki rezervasyonumuzda ikimiz de €10 indirim kazanalım!
https://tr.omio.com/refer-a-friend?ic=mahmum4i5o7t
Biletlerimizi bu uygulamadan alıyoruz. Her yere kolayca otobüs ve tren seferlerine bakabiliyoruz. Her yolculuğu planlarken bu uygulamadan şehirler arası kaç saat diye kontrol edip planlamamı ona göre yapıyorum. Size de tavsiye ederim. Bileti ne kadar erken alırsanız o kadar uyguna geliyor ama tabiki iki veya üç ay gibi en erken alabiliyorsunuz. Ücretler değişmekle birlikte trenler 5-8 euro civarında. Uygulama üstünden satılan alınan biletlerde qr kodu okutmanız yeterli ama makinelerden bilet satın alırsanız trene binmeden önce mutlaka bilet makinelerinde valide etmeniz gerekiyor yoksa ceza yazılıyor.
Trenden inince Garibaldi Meydanı’na doğru yürüyoruz. İstasyon çıkışında sağdan nehri takip ederseniz meydana doğru yürümüş olursunuz.
Yürürken karşımıza Giardino Ducale çıkıyor burası halka açık bir park. 14. yy da buraya saray inşaa edilmesiyle etrafı düzenlenmeye başlanmış uzun yıllar sonrada halka açılmış bir yer. İçeri girdiğimizde ziyarete kapalı olan Palazzo Ducale, yani Ducale Sarayını ve Palazzetto Eucherio Sanvitale ve parkın sonunda yer alan göletin tam ortasında bulunan tarihi çeşme Fontana del Trianon‘u görebilirsiniz. Saray kapalı olduğu için çok vaktimiz olmadığından uzun uzun gezmedik ama parka ufak bir tur atıp çıkıyoruz. Yazın burada güzel bir piknik yapılabilir. Parkta biraz dolaşıp çıkıyoruz ve hemen yakındaki köprünün karşısında yer alan Palazzo della Pilotta‘ya geliyoruz.
1583 yılında yapımına başlanan ancak yarım kalan Pilotta Sarayı müzeler, sanat galerisi, kütüphane, tiyatro salonu ve bahçelerden oluşan büyük bir kompleks olarak tasarlanmış. Farnese ailesi için yapılan bina, adını İspanyol askerlerinin oynadığı Pelota isimli bir oyundan alıyor. Bu oyun Hentbol ve Squash karışımı, Dünya’nın en hızlı sporu olarak adlandırılıyor. Fronton olarak adlandırılan topla duvara karşı oynanan bir oyun. Squash ve hentbol kombinasyonuna benzer şekilde, elinizle, raketinizle veya ağaç sopanızla oynayabiliyorsunuz. Pelota hızlı hareket edilmesi gereken bir oyun; bire bir veya bir takım halinde oynayabiliyorsunuz.
Sarayı içerisinde Farnese Tiyatrosu isminde bir de tiyatro bulunuyor. 4500 kişilik salonu ile yapıldığı 1618-1628 yıllarında dünyanın en büyük tiyatrosuymuş.İçinde Orkestra çukuru bulunan ilk tiyatro da aynı zamanda. Tiyatro tamamen ahşaptan yapıldığından oldukça ihtişamlı görünüyormuş. Biz geldiğimizde sarayın girişinde bir çok bölümün kapalı olduğuna dair bir yazı vardı.
Yukarı çıkınca ilk katta açık olan yer kütüphane idi ve o günde ücretsiz olduğunu söylediler. Kütüphaneyi geziyoruz. Bütün duvarlar da raflar dolusu kitaplarıyla etkileyici görünüyor. Youtube videomda kütüphaneyi detaylı şekilde görebilirsiniz.
Sarayda açık başka yer olmayınca buradan çıkıyoruz. Via degli Lame caddesinden yürüdüğümüzde önümüze Boutique Filicori Zecchini diye bir kahveci çıkıyor direk kahvaltı için oraya uğruyoruz. (Kahveci şu an geçici olarak kapalı görünüyor gitmek isteyenler önce kontrol etsinler)
Bir dilim pizza, kruvasan birer de kahve alıp bir İtalyan gibi güne başlamak güzel oluyor. Cafe de genellikle İtalyanlar var ve hepsi barda durup kahvesini hızlıca içip ayrılıyor. Bizim gibi masaya oturanları bile çok az.
Duomo meydanına geliyoruz. Burada bir müzeye giriyoruz, içeride güzel tablolar var. Müzeyi biraz dolaşıp çıkıyoruz. Parma katedraline geliyoruz.
11. yüzyılda(1074 yılında) yapımına başlanan katedral zaman içinde yeni eklemeler yapılarak geliştirilmiş Romanesk mimari stilinin izlerini taşıyor. Parma Katedrali bir Roma Katolik kilisesi.
Ön cephesinde sutunlar yer alıyor, süslemeleri, zarif ve detaylı iç dekorasyonu , Correggio’ya (Antonio Allegri) ait eserleri ile Rönesansa ait çok güzel izler taşıyor.
Katedralin diğer adı da Taş Kitap. Bunun nedeni de o dönem okuma yazma bilmeyen halk için İncilde geçen olaylar ve dini içerikler resimler ve heykellerle katedralin duvarına işlenerek yapılmış. Bu tarz tüm süslemeler bütün kiliseler için aynı aslında o dönem okuma yazması olmayan kişilere duvarlara yapılan freskler sayesinde İncil’i öğretebilmek.
Vaftizhane (Baptistery) Katedralin hemen yanında yer alan sekizgen bina ise vaftizhane. Bana göre Duomo dan bile daha güzel bir bina. 1196 yılında yapılmış Vaftizhanenin her bir duvarı 13. ve 14. yüzyıllardan kalma dini freskler içeriyor ve yapıda İtalya’nın önemli kişilerine ait heykeller yer alıyor.
Katedrale girdiğimizde çok etkileniyoruz bütün katedralin duvarları resimlerle süslenmiş. İçeride ayin olduğundan biraz kenarda bekliyor ve ortamı inceliyoruz. Gerçekten etkileyici bir yer. Duomo‘ya ücretsiz girebiliyorsunuz. Genelde bir çok kilise ücretsiz geziliyor ama bazıları ise bağış veya biletli girişe sahip oluyor. Dini yapılara extra ücret istenmesini çok anlayamasamda bağış anlamında sizi zorlamadan kutuya atılan ufak paralar bana göre daha mantıklı.
Katedralin oymalı kapısına girerken dikkat edin çok güzel işlemeleri var. İçeri girdiğinizde tavanlarına bakmaktan kendinizi alamıyorsunuz. Çok güzel süslenmiş biz dakikalarca inceledik.
Katedralden çıkınca kendimizi yine Parma sokaklarına atıyoruz. Sokaklarına bayılıyorum, tüm İtalyan mimarisine ayrı aşığım zaten. Parma da beni şaşırtmıyor her yeri ayrı güzel.
San Giovanni Evangelista Kilisesine geliyoruz. Burası Katedralin yan tarafındaki başka bir kilise. Yapımına 1500 yıllarında başlanmış olan Kilisenin Rönesans ve Barok mimarisinin karışımı bir mimarisi var.
Manastır ve gıda imalathanesi olarak yapımına başlanmış olan kilise, 73 metre yüksekliğindeki çan kulesi, şehrin ünlü sanatçısı Correggio gençliğinde yaptığı süslemeler ve onu öğrencisi Parmigianino’ ya ait freskleriyle görülmeye değer bir tarihi yapı. Correggio’nun freskli kubbesine hayran olmak için bile görülmeye değer bir yer bence.
Burayı da ziyaret ettikten sonra Parma’nın en işlek yerlerinden biri olan Garibaldi Meydanı‘na geliyoruz. Giuseppe Garibaldi’nin heykeli de burada bulunuyor. Heykelin arkasında ise bir güneş saati var duvarda ona bakmayı unutmayın.
Meydan çok güzel binalarla çevrelenmiş oturmak içinde güzel cafeler var. Bunlardan birine oturup kahvenizi içerken meydanın keyfini çıkartabilirsiniz. Burada bir saat kulesi, Belediye Binası, Palazzo del Governatore’ de görmeniz gereken yerlerden biri.
Parma’ya gelipte dondurma yemeden dönmek olmaz heleki buranın en ünlü yerlerinden biri olan Emilia Cremeria’ da tam da buradayken. Dondurmalar oldukça çeşitli fındıklısından, fıstıklısına meyveli çeşitlerinden sütlülerine kadar ne ararsanız burada bulabilirsiniz. Beyaz dekorasyonunu da ben çok sevdim. Mangolu, ricotta peynirli, yoğurtlu, çikolatalı derken hangisinden alacağımızı şaşırıyoruz. Dondurmalar 2,20 eurodan başlıyor.
Dondurmalarımızı yiyerek dolaşırken Santa Maria Della Steccata ya geliyoruz.
Kilise bombeli yapısıyla dışından da sade ama güzel görünüyor. Yunan haç tasarımlı Rönesans kilisesi. Adı da kilisedeki çitten geliyor. steccato İtalyanca’da çit demek kilisenin çatısında da bir çit var. Fresklerle ve güzel bir kubbe ile zengin bir şekilde dekore edilmiş. Kilisede yer alan 4 kulenin dekorasyonunda altın varaklar kullanılmış. Görkemli bir kubbeye sahip. Buradan da Piazza delle Pace’ye geliyoruz Pace barış anlamına geliyor yani Barış meydanı da diyebiliriz. Burası da güzel yeşillik halka açık bir alan. Ortada bir partizan anıtı bulunuyor.
Bu arada şunu belirtmek istiyorum biz Parma ve Modena’ya aynı gün içinde Pazar günü gezdik. Maalesef Pazar günü sabah ayinden sonra kiliseler dahi bir çok önemli yer ve dükkan kapılarını kapatıyor. Açık bir yer bulmak oldukça zor alışveriş yapmak için Parmesan peynirini buradan alırız diyorduk ama kapalıydı. Plan yaparken İtalya’da bir çok şehirde Pazar günü hayatın resmen durduğunu hatırlatmak isterim.
Bizim Parma gezimiz yarım gün olduğu için burada bitiyor ama sizin zamanınız varsa gezebileceğiniz yerleri önermek isterim.
Parma Ulusal Galerisi Beato Angelico, Canaletto, Correggio, Sebastiano del Piombo, Guercino, Leonardo da Vinci gibi önemli sanatçıların eserlerini içinde görebileceğiniz bir müze.
Il Castello dei Burattini – Museo Giordano Ferrari Kukla meraklıları için bir müze. İçinde ağaçtan oyularak yapılmış tahta kuklalardan Muppet Show kuklalarına el kuklasından tarihi bir çok kuklaya kadar yüzlerce çeşit var.
Müze, Giordano Ferrari’nin hayatının büyük bir bölümünde değer verdiği, aslında hayatı boyunca, nesiller boyu kuklacıların yaşamının ve faaliyetinin tanıklıklarını sabırlı bir azimle ve canlı bir tutkuyla topladığı rüyanın sonucu kurulan bir yer.
Koleksiyona, saklanabileceği ve değerlendirilebileceği fiziksel bir yer verme amacıyla bir yerde sergilemek istedi. Kendisi kukla müzesinin açılışını göremese de topladığı eserlerle bu müzenin açılmasını sağladı.
Parma’dan Ne alınır?
Parma tam bir gurme kenti. Buradan tadına bakmadan dönmemeniz gereken lezzetler ise, ricotta ve parmesan peynirleri, bolonez soslu taze makarnalar, ıspanaklı ve ricotta peynirli makarna olan Tortelli d’erbetta, mortadella salamı, Parma jambonu, Lambrusco di Sorbara şarabını sayabiliriz.
Parma’da zamanı olanlara Görülmesi gereken yerler;
Palazzo della Pilotta (Museo Archeologico Nazionale, Teatro Farnese, Biblioteca Palatina, Galleria Nazionale ve Museo Bodoniano)
Ponte Giuseppe Verdi
Parco Ducale (Palazzo Ducale, Palazzetto Eucherio Sanvitale, Fontana del Trianon)
Teatro Regio
Luigi Carlo Farini , Cavour ,d ella Repubblica Caddeleri
Fondazione Museo Glauco Lombardi
Bizim yarım günlük Parma gezimiz burada sona eriyor. Modena şehrine geçiyoruz. Modena’da Parmaya çok yakın Balzamik sirkesi ile ünlü başka bir güzel şehir Modena yazımızda görüşmek üzere.
Related Posts
About gezente
Gezente; Sitede ki gezi yazıları ve fotoğraflarının sahibi, aynı zamanda gezmeyi ve fotoğraf çekmeyi bir tutku derecesinde seven biri. Profosyonel düğün ve doğum fotoğrafçısı olarak çalışıyor. Evli ve Mishka isimli dünya tatlısı bir kedi sahibi. Hem çok okur hem çok yazar bir kişilik olması dışında farklı ülkeler ve şehirlerde kendi ruhundan bir parça bulabildiğine inanmakta. İnsanlarla sohbet etmeyi ve gittiği her yerin hikayelerini dinlemeyi de seviyor. Bunda hayalperest olmasının da bir payı olduğunu düşünüyor. Hiç bir şehir hikayesiz yaşanmaz ise her şehir de bir hikaye yaşamayı ve yaşanmışlıkları anlatmayı da istiyor. Hayali ise adam olacak çocuk programını izlediği yıllarda hayranı olduğu Barış Manço gibi dünyayı dolaşmak. Kim bilir belki de bu hayal gerçek olur.