← → Önceki ve sonraki yazılar için okları kullanın
Taksim Meydanı’nda Burger King’in arkasından görünen Ayia Triada kilisesi hep gözüme çarpar ama nedense içine girip gezmemiştim. Bu hafta sonu İFSAK Proje grubundan arkadaşlarımızla fotoğraf çekerken içine de girmeye karar veriyoruz. Hristiyanlığın Kutsal üçlüsüne (Baba, Oğul ve Ruhul Kudüs’e) ithaf edilmiş olan bu kilise aynı zamanda Beyoğlu’nun en büyük Ortodoks Rum Kilisesi. Kilise tam olarak Sıraselviler Caddesi ile İstiklal’in kesiştiği noktadaki üçgende bulunuyor. Kilise en büyük Ortodoks Rum kilisesi olduğundan diğerlerinden farklı bir havası var. Yolunuz buraya düşerse mutlaka içine girip bir göz atın derim. Güzel ağaçlarla dolu olan bahçesinden içeri giriyoruz.
Bu kilisenin inşa ediliş hikayesinden bahsetmek istiyorum. Patrik 4. Dionisios 1672 de mezarlık yapmak için Mehmet Çelebi’nin 30 dönümlük tarlasını Yoannis Topazi adına satın almış ve bu arazi mezarlık ve hastane olarak kullanılmış.
İçine de ahşap bir kilise inşa edilmiş. Daha sonra 13 Ağustos 1867 de ise ahşap kilise yıkılarak yerine şu anki kilise inşaatına başlanılmış. Yaklaşık 13 sene kadar yapımı devam edip nihayetinde Kutsal Haç Yortusu günü olan 14 Eylül 1880′ de ibadete açılmış. Kilise Neogotik cephesi ve neoklasik çan kulesi ile oldukça dikkat çekici bir görünüme sahip. Kilisenin içindeki İsa, Meryem ve aziz tasvirlerini, ressam Sakellarios Maglis mermer süslemelerini ise Aleksandros Krikelis’e yapmış. Bir süre bu detayları inceliyorum ve güzel bir hava da bu detaylar daha da göz alıcı görünüyor.
İçeri girdiğimizde bir ayinin yeni bitmiş ve kapıdan çıkanların ellerinde kutsanmış ekmeklerden olduğunu fark ediyorum. Tamda fotoğraf çekmeye hazırlanırken arkadaşım sanırım fotoğraf çekmek yasak diyor.
İçeride turistlerin dolaştığını ve cep telefonlarıyla fotoğraf çektiğini görünce bir tane de ben çekiyorum ama görevli ikaz ediyor bizde koşulları zorlamıyoruz. İçeride biraz dolaşıyoruz, en beğendiğim bölümü kubbe içindeki işlemeleri ve resimleri oluyor. 12 havariye ithafen 12 adet penceresi var ve bu pencereler renkli gül desenli camlarla kaplanmış. Tam öğle vakti olduğundan camlardan içeriye yansıyan ışık rengarenk bir şölene dönüşüyor o anı fotoğraflamayı çok isterdim. Üzerinize değen bu rengarenk ışık huzmeleri arasında kilisenin ruhu sanki size işlemek istiyormuş gibi hissediyorsunuz. Kilise haç planlı inşa edilmiş ve iki adet çan kulesine sahip. İkonların çoğu geleneksel Bizans tarzı yerine Batı tarzında son yıllarda büyük bir restorasyondan geçen kilise en son 23 Mart 2003’te yeniden ibadete açılmış.
Kilisede dolaşıp görevlilerden bilgi aldıktan sonra yenide dışarı çıkıyoruz. Biraz daha fotoğraf çekip buradan ayrılıyoruz.
← → Önceki ve sonraki yazılar için okları kullanın