- Üsküp’te Bir Doğa Harikası; Matka Kanyonu ve Milenyum Haçı
- Ucuza Seyahat- 1 Günde Üsküp Nasıl Gezilir? Üsküp Gezi Rehberi
- Parma-İtalya Gezilecek Yerler-Alışveriş Rehberi
- Bologna-İtalya Gezilecek Yerler- Nerede Ne yenir?
- Basel Gezilecek Yerler -İsviçre Noel Pazarları
- Strazburg Gezi Rehberi – Gezilecek Yerler
- Heidelberg Gezi Rehberi – Almanya’nın Romantik Şehri
- Stuttgart Gezi Rehberi
- Avrupanın En İyi Noel Pazarları ; Eugisheim-Fransa
- Avrupanın En İyi Noel Pazarları; Colmar-Fransa
Köln (Cologne) Gezi Rehberi
Köln (Cologne) benim merakımı uzun yıllardan beri çelen bir şehir. Lisedeyken kuzenimin Almanya ziyaretinde çekildiği bir fotoğrafta görmüştüm Köln Katedralini ve büyüklüğü karşısında oldukça şaşırmıştım. Yıllar sonra Almanya seyahat rotamıza eklenince Köln’ü de bu rotaya bir şekilde dahil etmemek olmazdı bana göre. Hatıralarımın arasında puslu zamanlarını geçiren katedral bizim Almanya gezimizde son rota olarak dahil olarak benim de bir nevi çocukluk hayalimi gerçekleştiriyordu. Ben planlarımı yaparken tren biletimi önceden almıştım aslında (bu seyahatte biletlerimizi hep go euro firmasından aldık) Almanya’dayken orada yaşayan başka bir kuzenim biz de gelmek isteriz deyince olay tren seyahatinden araba yolculuğuna dönüşüyor. Geceyi yine Duisburg’ta tanıdıklarımızda geçirip sabahta Köln’e doğru yola çıkıyoruz. Yolculuk 1 saat sürüyor. Köln Katedrali’nin yakınındaki otoparka arabayı bırakıp direk Katedrale geliyoruz. Hayal ettiğimden de büyük, devasa ve sanki gökyüzüne doğru yukarı uzansak tutacakmışız gibi yükseliyor.
Seyahatlerim sırasında artık Vlogta çekiyorum ve Youtube kanalımda yayınlıyorum. Tüm tatilimizi çektiğim vloglarımı ve daha sonra yapacağımız gezilerimizi izlemek için Youtube Kanalıma Buradan tıklayarak abone olabilirsiniz. Youtube kanalımın adı da : Gezente.
Köln Vlogumu aşağıdaki videodan da izleyebilirsiniz.
İlk işimiz etrafında şöyle bir dolaşmak oluyor bu sırada Katedralin ön tarafının değil de yan tarafının fotoğraf için daha uygun olduğunu görüyorum. Kalabalık çok daha az ve aynı heybetli görünüm orada da var. Burada fotoğraf çekilip ön kapıdan içeri giriyoruz.
Köln Katedrali’nin yapımına 1248 yılında başlanıp maddi imkânsızlıklardan dolayı ancak 1880’de tamamlanabiliyor, Katedral, kent merkezindeki Köln Merkez Garı’nın (Köln Hauptbahnhof) hemen yanında yer almasından dolayı oldukça merkezi.
İçeri giriş ücretsiz ama 533 basamak ile çıkarak şehri yukarıdan izlemek için alacağınız biletler 4 euro. Yukarı ortalama 15-20 dakikada çıkabiliyorsunuz. Oldukça yorucu ve dar merdivenler olması sebebiyle çıkış ve inişler biraz sıkıntılı diyebilirim. Pazar günleri 13:00-16:00 arası diğer günler ise her gün ziyarete açık.
Yıl içerisinde konserlere ve gösterilere ev sahipliği yapan gotik tarzdaki çift kuleli katedralin uzunluğu 157 metre ile Almanya’nın ikinci dünyanın ise üçüncü en büyük kilisesi. Dış yüzeyinin simsiyah olmasının nedeni ikinci dünya savası sırasında şehre atılan bombalardan kaynaklanıyor.. Burayı pilotlar bombalamamış çünkü yönlerini bulabilmek için katedrali kullanıyorlarmış.
Katedral içeriye girdiğimizde de bize kendimizi küçük ve önemsiz hissettiriyor. İçeride insanlar dua ediyor ve bir rahip etrafta dolaşıp ayin başlayacağını ve bölüm bölüm ziyarete kapatacaklarını söylüyor. Dolayısıyla içinde çok fazla detaylıca gezemiyoruz ama hızlı hızlı içeriyi dolaşıyoruz. Yine devasa vitray pencereleri ile içeri dolan ışık dansları eşliğinde hayran hayran etrafa bakınıyoruz.
Daha sonra dışarı çıkıyor ve yan taraftan aşağıya inerek bilet satın almak için kuyruğa giriyoruz. Biraz zorlu bir merdiven tırmanışıyla ilk önce bizi çanların olduğu bir kısım karşılıyor. Merdivenler yukarı çıkarken sizi burayı da görmeniz için yönlendiriyor zaten. Çanlı bölmeden sonra yeniden tırmanışa devam ediyoruz, sarmal merdivenlerden çıkışın zorlu tarafı hem çok dar hem de tek merdivenden inenlerinde oluşu bazı yerler inenlere yol vermekten geri inip tekrar çıkmak zorunda kalıyoruz. Daha sonra bitti sandığımız ama bitmediğini anladığımız bir noktaya geliyoruz. Burada biraz soluklanıyoruz. Bundan sonraki kısım en tepeye ulaşmak için ve sonradan yapılan çelik merdivenlerle devam ediyoruz. Bu kısım açıklık alanda ve sizi en tepe noktasına ulaştırıyor.
En tepeye geldiğimizde ilk başta gördüğümüz bütün pencerelerin tel kafesle kapatılışı yüzünden hayal kırıklığı yaşıyoruz. Duvarlara isimler yazılmış ve biraz harap durumda görünüyor.
600 küsür yıllık bir esere isim yazan insanlara hayret ediyorum açıkçası. Burada fotoğraf çekmek için kafes tellerinin arasına kameranızı sokmak zorundasınız ama etraftaki manzara oldukça güzel. Hemen sağ tarafımızda Oldtown denilen şehrin müzelerinin olduğu Eskişehir bölgesi görülüyor, önümüzde uzanan Hohenzollern Köprüsü ve solda ise Köln tren garı bulunuyor.
Roma Germen Müzesi: Köln Katedralinin hemen yanında göreceğiniz müzeye giriş 6,6 EURO. Roman dönemine ait çok sayıda eserin yer aldığı bir müze. Köln şehrinde gezebileceğiniz en önemli müzelerin başında yer alıyor.
Ren Nehri kenarında biraz yürüyoruz. Daha sonra Altstadt (Old Town- Eski Şehir) bölgesine geliyoruz. Burada oldukça fotojenik evler var, sanırım otel olarak kullanılıyorlar. Bölge bana Amsterdam evlerini hatırlatıyor.
Eski Şehir Meydanı (Alter Markt), Roma döneminden itibaren pazar yeri olarak kullanılıyor. Rönesans evleri, Jan von Werth Çeşmesi’ni ve Kallendresser Heykeli görülecek yerler arasında. İlk olarak gördüğümüz bu güzel evlerin hemen arkasında yükselen Köln’ün eski kilisesi Gross St. Martin.
Gross St. Martin Köln Katedrali tamamlanana kadar şehrin en en büyük kilisesi ünvanını taşıyor. Gross St. Martin’in kilisesi ilk olarak 1150-1250 yılları arasında inşa ediliyor. St. Martinus’a adanan kilise şehirdeki birçok yapı gibi 2. Dünya Savaşı sırasında büyük bir hasar görüyor ve daha sonra 1985 yılına kadar süren yenileme çalışamaları tamamlanınca ziyarete açılıyor.
Ren nehri kenarında yürüyoruz. Bu şekildede etrafı dolaşmak çok keyifli.
Altstadt bölgesi en turistik yerlerinden biri olmasıyla hayat burada oldukça hareketli akıyor. Cafeler Barlar dolu ve insanlar eğleniyor. Gross St. Martin kilisesinin önündeki meydanda aynı zamanda bu güzel turuncu binayı görebiliyorsunuz.
Buradaki mimariye de bayılıyoruz. Biraz daha yürüdüğümüzde daha çok restoran ve barın olduğu kısıma Fish markt denen kısma geliyoruz. Buradaki sokaklarda keşfedilmeyi bekliyor. Ara sokaklar birbirinden güzel binalara ve ilginç cafelere açılıyor.
İlginizi çekerse Bira Müzesi de burada bulunuyor. Biz bi yerde oturup birşeyler yedikten sonra ben yalnız yürümeye devam ediyorum.
Heumarkt Meydanına geliyorum, bu Meydanın olduğu bölge kışın daha çok Christmas pazarlarının lokasyonlarından biri olarak kullanılıyor. Bölgede çok eğlenceli festivaller düzenleniyor bellki de bir dekışın gelip görmek lazım. Buradaki atlı heykel ise Prusya kralı Friedrich Wilhelm III’e ait bir heykel.
Buradan yolun karşısına geçiyorum.
Buradan ileride gördüğüm bir kiliseye doğru yürüyorum. Kilise Meryem Ana’ya adanmış.
St. Maria im Kapitol (Katolik) Kilisesi; Bu kilise Ren Mimarlık okulu olarak bilinen ekolün başyapıtı. Romanik devirde insa edilip şehrin doğu köşesinde Trias Kapitol tapınağının temelleri üzerine kuruluyor. Şehrin ilk büyük yonca yapraklı plan şemasına sahip küçük ama sevimli bir kilise. Bahçesi de daha çok manastır gibi.
Kiliseyi gördükten sonra yeniden meydana dönüyorum ve buradan da Jan Von Werth Çeşmesi‘ne geliyoruz. Bu çeşmenin ilginç bir hikayesi var. Bu adam bir çiftçi iken çok fakirmiş ve köyden aşık olduğu kızı babasından evlenmek içim izin istemiş ama kızın babası aşırı fakir olan bu genci reddetmiş.
Jan Von Werth duruma çok üzülmüş ve ve kendisini aşağılanmış hissederek askere gitmiş. Askerlikte başarılı olunca yükselmiş aradan geçen yıllar içinde de ünlü bir General (veya asker) olmuş ve köye dönmüş. Bu çeşmenin olduğu yerde eskiden aşık olduğu kızı görmüş tabi ikisi de daha yaşlanmış ve kız başkasıyla evlenmiş. Jan von Werth te kıza onunla evlenmediği için bağırmış ve hakaretler etmiş, oysaki kız hala ona aşıkmış. Bu duruma çok üzülen kız ağlamaya başlamış ve oraya yığılmış. Rivayete göre onun gözyaşlarının aktığı bu yere bir çeşme yapılmış. Bu çeşmeden sürekli akan ve kesilmeyen su da kızın gözyaşlarını temsil ediyormuş. Acıklı hikayemizi de anlattıktan sonra Sevgili Jan’a bir çift laf ediyorum. Kız ne yapsaymış, kalkmış askere gitmiş kızcağıza bir haber uçurmamışsın biraz para kazanıp geri dönüp kızı yeniden babasından isteyebilirdin. Kız ömrü boyu terkedilmiş halde seni mi bekleseymiş 🙂
İleride Rathous‘u görüyoruz. İçeride bir düğün var ve oldukça kalabalık biz de girmekten vazgeçiyoruz.
Yeniden Hohenzollern Köprüne doğru yürüyoruz. Burada Köln tren garı yine karşımıza çıkıyor. Bu tren rayları aynı zamanda köprünün üzerinden de geçiyor.
Hohenzollern Köprüsü: Köprü 2. Dünya Savaşı’nda yıkıldıktan sonra yeniden inşa edilip ve şu anki halini alıyor. Şuan sadece yayalar ve tren için açık bulunuyor araçların geçisi yasak. Köprünün turistler tarafından ilgi görmesinin bir başka sebebi de üzerindeki aşk kilitleri. Toplamda 2 ton ağırlığında olduğunu tahmin ettikleri bu kilitler köprüye zarar verebileceğinden yetkililer bu geleneği yasaklamak isteselerde halk tepki gösterince bundan vazgeçiyorlar.
Köprüden karşıya geçtikerken Altstadt Bölgesinin güzel manzarasını izleme imkanı da buluyorsunuz. Aynı zamanda karşı tarafında güneş batarken tam da altın saatlerde bulunursanız bence Katedrali en güzel fotoğraflayabileceğiiz açılardan birini de yakalamış olursunuz.
Bu bölgeye gelip Katedrali ve şehri daha da tepeden bir noktadan görmek isterseniz yine aynı şekilde Deutz Bölgesi’nde bulunan Triangle Tower’ın tepesine çıkabilirsiniz.
Kesinlikle fotoğraf çekilmek için köprüden geçip buraya gelmelisiniz. Akşam oturup manzara izlemek için de çok güzel bir nokta.
Köprüden karşıya geçip arkamıza Ren Nehrini ve Altstadt Bölgesini alarak şahane manzaralar eşliğinde bol çekim yapıyoruz biz de. Burada biz Köln gezimizi noktalıyoruz. Şehrin elbetteki daha anlatılacak ve gezilecek çok yeri var. Kısıtlı zamanımızda biz sadece belli bir kısmını görme şansını yakasalakta 1 günde Köln’ü bir çok açıdan görmeniz mümkün.
Gün batarken ben de Köln katedraline karşı gün batımı izleme hayalimi de gerçekleştirmenin keyfi ile yeniden katedrale doğru yürüyerek kendimize bir kart atıyoruz. Bu şehirden ayrılırken aslında Hollanda-Belçika-Almanya’yı içeren 13günlük gezi rotamızında sonuna gelmiş oluyoruz. Tatilimizi Almanya’nın bu güzel şehrinde noktalarken aslında Almanya’da büyük şehirler dışında daha bilinmedik yerlere de gitmeliyiz diye düşünüyorum. Belki bir gün başka bir hayalim olan Romantik Yol güzergahınada gezme imkanına sahip oluruz.
Ertesi gün ise Duseldorf havaalanına gelerek buradan İstanbula dönüyoruz. Bu uzun biraz yorucu ama çok keyifli geçen yolculuğumuzu şehirlere bölerek hem burada blog yazılarımda hem de youtube kanımda çektiğim vloglarda izleyerek siz de hem bizim yolculuğumuza eşlik edip hem de siz gitmeden önce bolca tüyolar kapma imkanına sahip olabilirsiniz. Youtube kanalımda şehirleri çok daha detaylı anlatıyorum sizin de kanalıma göz atmanızı ve abone olarak bana destek olmanızı bekliyorum. Başka bir şehirde başka bir yazıda görüşmek üzere İyi haftalar herkese.
Related Posts
About gezente
Gezente; Sitede ki gezi yazıları ve fotoğraflarının sahibi, aynı zamanda gezmeyi ve fotoğraf çekmeyi bir tutku derecesinde seven biri. Profosyonel düğün ve doğum fotoğrafçısı olarak çalışıyor. Evli ve Mishka isimli dünya tatlısı bir kedi sahibi. Hem çok okur hem çok yazar bir kişilik olması dışında farklı ülkeler ve şehirlerde kendi ruhundan bir parça bulabildiğine inanmakta. İnsanlarla sohbet etmeyi ve gittiği her yerin hikayelerini dinlemeyi de seviyor. Bunda hayalperest olmasının da bir payı olduğunu düşünüyor. Hiç bir şehir hikayesiz yaşanmaz ise her şehir de bir hikaye yaşamayı ve yaşanmışlıkları anlatmayı da istiyor. Hayali ise adam olacak çocuk programını izlediği yıllarda hayranı olduğu Barış Manço gibi dünyayı dolaşmak. Kim bilir belki de bu hayal gerçek olur.