← → Önceki ve sonraki yazılar için okları kullanın
Edirne Saray içi yada Saray diye anılan bölgedeyiz. Edirne fethedildikten sonra ilk saray Sultan I.Murat tarafından 1365 yılında Kavak Meydanı denilen alanda yaptırılmış. Ancak daha sonra II.Murat tarafından Tunca Adasını da içine alan bölgede (Fatih Sultan Mehmet‘in sonradan genişlettiği) Saray-ı Cedid-i Amire adı verilen Saray inşa edilmiş. İstanbul’un fethinden önce Padişahlar bu sarayda yaşarlarmış. Daha sonra İstanbul’a taşınan başkentte yeni bir saray inşa edilmiş ama Edirne’de ki saray önemini korumaya devam etmiş. Padişahlar sefere çıkarken, yada avlanmak için Edirne’ye geldiklerinde bu sarayı kullanmaya devam etmişler.
Saray 93 harbi diye anılan Osmanlı-Rus Savaşı sırasında cephane deposu olarak kullanılmış, Rusların bölgeye yaklaşması üzerine de cephaneler ele geçirilmesin diye Vali Cemil Paşa ve Müşir Ahmet Eyüp Paşa‘nın kararıyla havaya uçurulmuş. Değerli eşyalarda çeşitli ülkelerin devlet başkanlarına en çoğuda İngiltere Kraliçesine gönderilmiş. Tarih miraslarımız bu şekilde dağıtılmaya devam ediyor halen. Ne çok eserimiz yurt dışında, yurt dışında müzeleri gezerken gördüğüm eserlerimize bakıp iç geçirmişliğim çok olmuştur. Saraydan geriye bir kaç kalıntı ve Adalet Kasrı kalmış.
Saray kalıntılarından en sağlam kalan yere Mimar Sinan’ın şaheseri Adalet Kasrı‘na geliyoruz. Mimar Sinan eserleri ayakta durmaya devam ediyor, bunu görmek çok güzel. Adalet Kasrı 1562 yılında Kanuni Sultan Süleyman tarafından yaptırılmış. Selçuklu Mimari tarzında inşa edilmiş ve Bakanlar Kurulu (Divan-ı Hümayun) ve Yargıtay olarak kullanılmış.
Divan’ın toplandığı salon ortasında Edirnekari mermer bir havuz ve köşede kafes arkasında padişahın tahtı varmış. Kasr’ın önünde iki taş var. Bunlardan sağdaki, seng-i arz, halkın dilekçelerini değerlendirilmek için üzerine bıraktığı taş, soldaki seng-i ibrette ise ölüm cezasına çarptırılanların kellelerinin sergilendiği taş. İnsanın içi ürperiyor bu taşı gördüğünde.
Biraz ilerde ise Kırkpınar “Er Meydanı” var. Kırkpınar’a doğru yürürken yolda bizi davullar ve zurnalar karşılıyor. Her geçen için bir tempo tutturup davul çalıyorlar. Ben de kendimi güreş alanında hissetmeye başlıyorum. Meydanın hemen önünde girişte baş pehlivanların heykelleri var. İçeri giriyoruz, stadyum şeklinde olan alanda biraz dolaşıp fotoğraf çekiyoruz.
Geçen yıl güreşleri izlemek için gelecektim ama son anda bir aksilik çıkınca iptal etmek zorunda kalmıştım programımı. Bir ara güreşleri fotoğraflamak için yeniden gelmeliyim diye düşünüyorum. O coşkuyu yakalamak lazım…
Kırkpınar’da çimlerin üzerine oturup dinleniyor ve eşimle etrafı seyredip sohbet ediyoruz. Geleneksel Kırkpınar güreşleri 1361 yılında Kırkpınar çayırında başlamış.1924 yılında Edirne Saray içi’ne alınmış, Kırkpınar başpehlivanı aynı zamanda Türkiye başpehlivanı olup davetiye ise kırmızı dipli mum ile yapılıyormuş. Davullar zurnalar ile girdiğimiz alandan yine aynı coşku ile çıkıyoruz. Kulağımızda Kırkpınar ezgileri ile yolumuza devam ediyoruz…
Follow my blog with Bloglovin
← → Önceki ve sonraki yazılar için okları kullanın