- Üsküp’te Bir Doğa Harikası; Matka Kanyonu ve Milenyum Haçı
- Ucuza Seyahat- 1 Günde Üsküp Nasıl Gezilir? Üsküp Gezi Rehberi
- Parma-İtalya Gezilecek Yerler-Alışveriş Rehberi
- Bologna-İtalya Gezilecek Yerler- Nerede Ne yenir?
- Basel Gezilecek Yerler -İsviçre Noel Pazarları
- Strazburg Gezi Rehberi – Gezilecek Yerler
- Heidelberg Gezi Rehberi – Almanya’nın Romantik Şehri
- Stuttgart Gezi Rehberi
- Avrupanın En İyi Noel Pazarları ; Eugisheim-Fransa
- Avrupanın En İyi Noel Pazarları; Colmar-Fransa
1 Günde Hamburg Nasıl Gezilir? – Hamburg Gezi Rehberi
15 günlük tatilimizin Belçika bölümü bittikten sonra Almanya‘nın Duisburg şehrine geçiyoruz. Burada teyzemlere uğrayıp 1 gece kaldıktan sonra bizim için Almanya gezisinin başlangıç durağı olan Hamburg‘a gece 04:38 treniyle gitmek için hazırlanıyoruz. Almanya oldukça kurallara bağlı olan bir ülke olduğundan trenleri de böyle ilginç saatlerde kalkıyor. Tam vaktinde gelip tam vaktinde hareket edecekleini bildiğimizden yarımsaat önce tren durağına gidiyoruz. Biletlerimizi yaklaşık 2 ay kadar önce goeuro firmasından satın aldığımızdan sorun yaşamıyoruz. Planımız yanımıza sadece ufak bir çanta alıp çok gerekli bir kaç şey dışında fazla eşya götürmemek çünkü oteller check in için 15:00’ten sonra kabul ediyorlar. Bu saate kadarda şehri gezmeyi planlıyoruz. Gece 01:00 de yatıp 03:00 te uyanacağımı bilince biraz stres yapıyorum ve haliyle uyuyamıyorum.
Trene bindiğimizde çok yorgun oluyorum ve bütün günümü etkiliyor. Tren 08:33’te Hamburg’a ulaşıyor. Duisburg-Hamburg arası yolculuk 4 saat sürüyor. Trenden indikten sonra kocaman bir tren garına geldiğimizi farkediyorum. Burada aradığınız bir çok şeyi bulabiliyorsunuz. Bolca yemek için alternatif yer var. Şehre ulaşımda tren garından oldukça basit, nasılmı sadece bir kaç dakika yürüyorsunuz hoop şehrin en popüler meydanı Rathouse’a geldiniz bile 🙂
Seyahatlerim sırasında artık Vlogta çekiyorum ve Youtube kanalımda yayınlıyorum. Tüm tatilimizi çektiğim vloglarımı ve daha sonra yapacağımız gezilerimizi izlemek için Youtube Kanalıma Buradan tıklayarak abone olabilirsiniz. Youtube kanalımın adı da : Gezente.
Hamburg Vlogumu aşağıdaki videodan da izleyebilirsiniz.
Tren garından Mönckebergstraße yönünde çıkmanız yeterli bu cadde sizi istediğiniz yere götürüyor. Bu cadde sağlı sollu alışveriş yapabileceğiniz dükkanlarla dolu ünlü bir cadde. Cadde üzerinde 5 dakika yürüdükten sonra gördüğüm en havalı Starbucks dükkanı ile karşılaşıyorum. Güne buradan alacağınız bir kahve ile başlamak en güzeli.
Önünde Mönckeberg Çeşmesi bulunuyor. Belediye Başkanı Johann Georg Monckeberg anısına yapılmış bu çeşmede güzel bir heykel de var. Starbucks bahçesinde oturarak keyifte yapabileceğiniz şekilde dekore edilmiş.
Buradan devam ediyoruz ve ileride Rathouse (Belediye Binası-City Hall)’a kadar geliyoruz. Belediye binası bugüne kadar gördüğüm en güzel Belediye Binası sanırım. Nasıl güzel bir işçilikle süslenmiş anlatamam. Dış cehpesinin her bir noktası özenle yapılmış detaylar ve heykellerle dolu. Kesinlikle etkileneceksiniz.
Burası 1842 yılındakı yangında tahrip olduktan sonra 19. Yy sonlarına doğru yeniden inşa ediliyor. İçerinin mimarisi ise neo rönesans tarzında yapılmış ve oldukça etkileyici. Uzun uzun detaylarını inceliyorum dışarıdan binanın. Çünkü bu tür binalarda her baktığınızda farklı bir güzellik görebiliyorsunuz.
Belediye binasının içinde 647 oda bulunuyor son oda da bir dolabın altına düşen evrağı ararlarken keşfediliyor. Bu da insanın aklına halen keşfedilmemiş odaları olabileceği fikrini getiriyor. Dışarıdan bakınca gördüğümüz saat kulesi de 112 m uzunluğunda.
Belediye binasının ilk bölümüne girip orayı gezmek ve oradan avluya çıkıp heykellerle süslü havuzunu görmek ücretsiz. Bizimde sınırlı vaktimiz olduğundan sadece bu kısımları görmeye karar veriyoruz. Diğer odaları da görmek isteseniz giriş: 4 euro
İlk olarak dış cephede gördüğüm etkileyici detaylara bakıyorum. Ön taraftaki detaylarda ; 20 Alman kral ve imparatorun heykelleri bulunuyor. Ana giriş kapısının sağında ve solunda Karl der Grosser ve Friedrich Barbarossa heykelleri var. Hemen üstündeki mozaikte Hamburg’un ortaçağdaki kadın simgesi Hammonia resmedilmiş. Bunun da üzerindekii 4 heykel şehrin temel değerleri olan birlik, cesaret, bilgelik ve Tanrı’ya hürmeti temsil ediyor.
İçeri girince giriş salonunda yine kemerli bölmeler minik bir çeşme, güzel merdivenler bizi karşılıyor. Bu orta bölümü de gezip avluya çıkıyoruz.
Avlunun ortasında bir tarafı Ticaret Odası olan çok güzel bir çeşme bulunuyor. Bu çeşmenin başkahramanı sağlık tanrıçası Hygieia. Çeşme, 1892’deki kolera salgınının anısına yapılıyor. Hygieia elindeki kaseden aşağıya temiz su döküyor. Ayaklarının altında ise çaresizce kıvranan ve yenilmiş kolerayı temsil eden bir ejderha ve çeşmenin zemininde yarı insan yarı keçi bir pan bulunuyor. Panın ağzındaki istiridye Ticaret Odası’nı işaret ediyor ve efsaneye göre bu keçi gizlice Ticaret Odası’nı dinliyor da deniliyor. Avlunun iki yanından Alter Wall ve Grosse Johannis caddelerinin çıkışına ulaşabiliyorsunuz.
Belediye Binasından çıkınca çok yakında bulunan St. Peter’s Kilisesi‘ne gidiyoruz. Kiliseye giriş ücretsiz ama kapısı kapalı olduğundan giremiyoruz. Kilise 1195 yılında inşa edilip, İkinci Dünya Savaşı’nda Hamburg’taki beş ana kiliseden tek zarar görmeyeni. Fakat 1842’deki yangından sonra yıkılıp 7 yıl sonra yenisi yapılmak zorunda kalınıyor.
Kilisenin karşısında bir yeşillik alan görüyoruz orta kısmında ise beyaz büyük oturma yerlerine benzeyen şeyler var. Aslında burası Domplatz ve o gördüklerimiz de bank değil. Burası Mariendom Kilisesinin kalıntılarını içeriyor ve bank sandıklarımız ise kilisenin stünlarının yerleri.
Diğer yakındaki kilise ise St. Jacobi Kilisesi, Mönckebergerstraße U-Bahn istasyonunun az ilerisinde bulunuyor. 15. yüzyılda yapılan ve İkinci Dünya Savaşı sırasında neredeyse tamamen yıkılan kilisenin 1963 yılında restorasyonu tamamlanıyor. Kilise aslında sade, çok büyük gösterişli kiliselerden değil. Biz girdiğimizde içerisi de sabah saatleri olduğundan oldukça sakin.
Hamburg’ta en sevdiğim şeylerden biri de mağazaların hep çok güzel binaların altında oluşu. Her baktığımız bina ayrı bir sanat eseri gibi duruyor.
Belediye Binasının hemen arka tarafında çok güzel fotoğraf çekebileceğiniz bir açı buluyorsunuz. AlsterArkaden: 1842’de çıkan yangından sonra yapılmış beyaz, sıra kemerli, İtalyan görüntülü bir bina.
Aynı zamanda restoranlarında bulunduğu bu binanın altından geçip Alter gölü kıyısına geliyoruz. Alster Lake/Alster Gölü, aslında nehrin devamı ve ikiye ayrılıyor. Ortadaki fıskiyeli olan küçük bölüm Binnenalster (İç Alster) ve büyük bölüm Aussenalster(Dış Alster).
Alsterpavillon: Anlatılanlara göre bu bölgede eskiden, Jungfernstieg üzerinde, aileler evlenmemiş kızlarını alıyor burada bir nevi görücüye çıkarıyorlar. Bu sayede kendilerine kısmet bulup iyi bir aile ile evlendirmeyi ümit ediyorlar. Bölge hala oldukça kalabalık ve coşkulu. Çeşitli dükkanlar, oteller, restoranlar bu bölgede yer alıyor.
Alster turları; göl kıyısına geldiğimizde kanal turu satın almak için herkesin sıraya girdiği kuyrukta bizde biraz bekleyip bize uygun olduğunu düşündüğümüz kanallarıda dolaştıran kanaltrip isimli turu satın alıyoruz.
Canal Trip yazanın hem gölü hem de orada bazı kanalları gezdirdiğini görüyoruz. Bu tur bence ideal ama tur fiyatları genelde pahalı. Bu tur 22 euro kişi başı.. Birçok seyden fedakarlık yapıp buna katılabilinir. Bu tur diğerlerine göre daha uzun 2 saat sürüyor başka tur firmalarının 1 saatlik 18 euroya da turları var..Ama brosurlerı hep almanca yayınlamıslar ve genelde ingilizce anlatım da yokmus turda anlatımda almancaymıs genelde. Kanallarda Amsterdamdaki gibi evlerin arasından geçmiyor. Bu turun saatleri de 09:45-11:45-12:45-14:45-15:45-17:45 diye yazıyor 1 mayıs itibariyle.
Daha sonra, kanal turu öncesinde Alex- I m Alsterpavillon isimli bir restoranda yemek yiyoruz. Tavuk makarna ve Steak ile salata alıyoruz. Bira ve limonata da alıyoruz totelde 43 euro ödüyoruz.
Biz bu kanal turuna katılıyoruz ama Almanca anlatımdan birşey anlamıyoruz,sıcak hava ve gece uykusuz geçen bir yolculuk sonrası şehir turu yapınca kanal turunda uykumuz geliyor.
Yine de çok yorgun olmama rağmen kanal turunu seviyorum, oldukça dinlendirici geliyor.
Daha sonra Gängeviertel e.V. denilen bölgeye geliyoruz, burada sanatçıların yaşadığı minik sevimli evler var. Bolca grafiti görebileceğimiz bir bölge. Kısa bir tur yaparak burada biraz dolaşıyoruz. İsterseniz metro ile de Gänsemarkt durağında inerek buraya ulaşabiliyorsunuz.
Sonraki gezilecek yer Jungfernstieg : Burası Hamburg’un geleneksel alışveriş caddesi, burada yine bir çok önemli firma Apple gibi bulunuyor. Biz buradan sonra çok yorgun olduğumuzdan eşyalarımızı bırakmak ve biraz dinlenmek için otele geçiyoruz. Novotel Suites Hamburg City otelinde kalacağız. Adres: Lübeckertordamm 2, St. Georg, 20099 Hamburg, Almanya Novotel Suites Hamburg City, Hamburg Merkez İstasyonu, hbf ye 15 dk yürüme mesafesinde bulunuyor. Otele çantamızı bırakıp dinlendikten sonra yeniden hazırlanıp dışarı çıkıyoruz. Otelin hemen önünce metro durağı var Lohmühlenstrabe durağı.
Otelden çıkınca Hamburg’ta çok görmek istediğim yer olan Hafencity bölgesine gidiyoruz. Miniatur Wunderland Hamburg Dungeon, Speicherstadt Kafferösterei, Speicherstadt Müzesi, Wasserschloss gibi farklı ziyaret noktaları bu bölgede yer alıyor. Ben bu bölgeye bayılıyorum, o kadar güzel yansımalar var ki kanallarda her köşe tam fotoğraflık. Kırmızı binalardan oluşan bu bölge Hamburg’un en güzel yerlerinden biri bence, kesinlikle gelmelisiniz.
HafenCity:Dev bir mimari dönüşüm projesi ve Hamburglular sık sık altını çiziyorlar. Eski Hamburg Limanı (Hafen Hamburg) bölgesi tamamen elden geçiriliyor. Burası hala insanların yaşayacağı ve çalışacağı bir binalar kombinasyonuna, kültürel ve sosyal faaliyetlerin gerçekleştirilebileceği komplekse ve bir yaşam alanına dönüştürülüyor. Restoranlar, kafeler, binalar, ofisler, Unilever binası, Magellan Terasları, Elbphilharmonie, Uluslararası Denizcilik Müzesi, Baharat Müzesi, Marco Polo Kulesi, Vasgo de Gama Platz vs burada.
Bu bölgede dolaşırken düğün çekimlerinin de yapıldığını görüyorum, dış mekan çekimleri için özellikle bizim gibi akşam üstü saatlerinde giderek bu güzel saatleri değerlendirmek en mantıklısı.
İleride bir köprü görüyoruz Katharinen Kilisesi nin önüne çıkan köprüye geliyoruz. Bu köprüde aşıklar aşklarını ölümsüzleştirmek için kilit asıp anahtarını da nehre atıyorlar. Benzerini neredeyse her ülkede görmeye alışkın olduğumuz bu manzarada fotoğraf çekmeyi unutmuyoruz.
Hamburg’ta gezebileceğiniz başka bir yer de Chilehaus Hamburg: Kontorhausviertel denen bu bölgede yani ticari bürolar bölgesinde yer alan Chilehaus, bir ekspresyonist mimari simgesi. Bir taraftan bakılınca gemi pruvalarını görebiliyorsunuz. Karşısında da güzel çikolata müzesi diyebileceğimiz Chocoversum Hachez bulunuyor.
Hamburg’ta beni en çok etkileyen yerlerden biri de St Nikolai Kilisesi (St. Nicholas’ Church – Aziz Nikola Kilisesi). Yapımı 31 yıl süren kilise 1874 yılında hizmete açılıyor.
Aslında bu kilisenin yerinde daha önce denizcilerin koruyucusu kabul edilen St. Nicholas adına yapılmış başka bir kilise bulunuyor. Eski kilise yıkılınca bunu yapıyorlar. Gotik mimarisi ile görenleri büyüleyen Azizi Nikola Kilisesi, Willy-Brandt-Strabe Caddesi üzerinde bulunuyor. Aziz Nikola kilisesi 150 metre yüksekliğinde devasa bir kuleye sahip ve bu yüksek mimarisi ile 1876 yılına kadar Dünyanın En Yüksek Yapısı unvanını başkasına kaptırmıyor.
Büyüklüğü ve tasarımı ile 1874 yılından beri anıt statüsünde olan Aziz Nikola Kilisesi’nde özellikle dikkat çeken noktalardan biri de Rus mimari sanatına işaret eden figür ve detaylar.
Hamburg’daki öteki binalar gibi İkinci Dünya Savaşı sırasında Müttefiklerin hava saldırılarından önemli ölçüde zarar görmüş olan ve çan kulesi dışında tamamı yıkılan kilise, tıpkı Berlin’de Kurfürstendamm (Kudam) Bulvarı’ndaki ‘‘Yıkık Kilise” gibi onarılmamış; ibret-i alem için kendi haline bırakılmış. 147 metre yüksekliği ile kule, halen Hamburg’un en yüksek ikinci yapısı. İlk sırada olanı ise 279.8 metre yüksekliği ileTV kulesi (Telemichel) yer alıyor. Tam ortada, Edith Breckwoldt’un Angel on Earth (Dünyadaki Melek) ve The Ordeal (Çile) isimli bronz heykelleri bulunuyor.
Kuleye isterseniz asansörlede çıkıp manzarayı izleyebiliyorsunuz ama biz gittiğimizde saat geç olduğu için kimse bulunmuyor bizde kilisenin arka bahçesini ve ön bahçesini geziyoruz. Giriş:5 euro.
Krameramtswohnungen (Grocers’ Institute houses) bölgesine geliyoruz. Bu sokaklardaki evlerde oldukça güzel. Daha farklı bir bölgede bulunduğunuzu hemen anlıyorsunuz. Buradaki evler 17. yy da yapılmış olduğundan çok güzel görünüyor.
Burada yürürken Zitronenjette heykelini görüyoruz. Asıl ismi Henriette Johanne Marie Müller olan ve 19. Yy’da Hamburg’da limon satarak hayatını kazanan ve çok zor şartlarda yaşayan bu kadının hayatı üzerine daha sonra bir de oyun yazılıyor ve buraya da bir heykeli koyuluyor.
Hemen yandaki sokaktan yukarı doğru çıktığımızda ise Hamburg’un bir diğer önemli kilisesi St. Michael Kilisesi (Hauptkirche – Sankt Michaelis)’ne gidiyoruz.
Barok tarzda yapılmış olan bu kilise Hamburg’un en büyük Lutheran Kilisesi aynı zamanda. Protestan kilisesi ve direk Lutheran olarak açılıyor. 1625 yılında şimdiki kilisenin bulunduğu alana yapılan kilise, yıllar içinde yıkılınca yeniden yapılıyor, 1906 yılında ise büyük bir bölümü yanıyor, İkinci Dünya Savaşı sırasında müttefiklerin bombalarından etkileniyor ve savaş sonrasında ise bu günkü halini alıyor.
1010-1033 yılları arasında Piskopos Bernward yönetiminde barok tarzda inşa edilen kilise ziyaretçilerine 360 derecelik Hamburg manzarası sunuyor. Kilisede Mayıs’tan Eylüle kadar Pazar geceleri konserler düzenleniyor. Bizim gittiğimiz sırada kilise kapalı olduğundan içeri giremiyoruz. İçeride etkileyici bir org olduğunu okuduklarımdan biliyorum. İçini göremediğim için oldukça üzülüyorum. Yan tarafta ise gördüğümüz heykel Martin Luther‘in. Kiliseyi gördükten sonra akşamda olduğundan yeniden Belediye Binasının olduğu meydana doğru yürüyoruz.
Akşam yemeğimizde bir Şinitzel alıyoruz , tadı güzel ve biz de akşamın keyfini çıkartıyoruz. Buradan da meydana Bediye Binasının önüne çıkıyoruz. Burada bir kadın çok güzel keman çalıyor ve akşamın sesleri arasına güzel bir tını oluyor. Keman sesleri arasında dolaşıyor ve Hamburg gecesinin tadını çıkarıyoruz.
Bütün günümüzü Hamburg sokaklarında gezerek ve kaybolarak tamamlayarak yorgun ama keyifli bir şekilde otelimize dönüyoruz. Biz sadece bu şehre 1 günümüzü ayırdığımızdan bir çok önemli noktasına zamansızlıktan gidemiyoruz ama sizin daha fazla zamanınız varsa mutlaka şu bölgeleri de gezin.
Hamburg’ta yapılacak diğer aktiviteler;
Elbe Tüneli (Alter Elbtunnel)’ni yürüyerek geçin. Benim çok yapmak isteyip yapamadığım bir yürüyüş. Landungsbrücken bölgesinde gün batımını izleyin. Reeperbahn ta gece gezin. Burası geceleriyle ünlü bir cadde Red Light a benzetiliyor. Fischmarkt’a gidin, özellikle de hafta sonları geceden kalanlar için sabahın çok erken saatlerinde balık ekmek ve bira gelenekleri var bunu deneyimleyin. Göl turuna katılmadıysanız Fischmarkt’a Elbe Nehri kıyısındaki Landungsbrücken’den kalkan 62 no’lu ferry ile tur atıp inip binerek şehri gezin. Benim çok yapmak istediğim ama hem zamansızlıktan hemde göl turuna katıldığımızdan yapamadığım diğer bir aktivite. Bunun dışında çocuklarında ilgisini çekebilecek Gerrit ve Frederik Braun kardeşler tarafından yaptırılan ve bugün dünyanın en büyük demiryolu minyatürü olarak kabul edilen Miniatur Wunderland’a gidin. Tamamı el yapımı olan 930 tren, 14 bin 450 vagon, 335 bin ışık, 228 bin ağaç ve 215 bin insan figürü bulunan bu müzede minyatürleri iznceleyerek Hamburg’ta gezmek istediğiniz yerleri görerek karar verebilirsiniz.
Benim önerilerim dışında eklemek istedikleriniz varsa yorum bırakırsanız Hamburg’a gdecekler için bilgi kaynağı olabilir. Ben Almanya’da en çok Hamburg’u sevdim bu gezide herkese de öneriyorum çok güzel bir şehir. Biz gecemizi otelde konaklayarak sonlandırıken ertesi sabah Almanya’nın en başkenti Berlin’e gidiyoruz. Bir sonraki yazımda görüşmek üzere iyi haftalar.
Related Posts
About gezente
Gezente; Sitede ki gezi yazıları ve fotoğraflarının sahibi, aynı zamanda gezmeyi ve fotoğraf çekmeyi bir tutku derecesinde seven biri. Profosyonel düğün ve doğum fotoğrafçısı olarak çalışıyor. Evli ve Mishka isimli dünya tatlısı bir kedi sahibi. Hem çok okur hem çok yazar bir kişilik olması dışında farklı ülkeler ve şehirlerde kendi ruhundan bir parça bulabildiğine inanmakta. İnsanlarla sohbet etmeyi ve gittiği her yerin hikayelerini dinlemeyi de seviyor. Bunda hayalperest olmasının da bir payı olduğunu düşünüyor. Hiç bir şehir hikayesiz yaşanmaz ise her şehir de bir hikaye yaşamayı ve yaşanmışlıkları anlatmayı da istiyor. Hayali ise adam olacak çocuk programını izlediği yıllarda hayranı olduğu Barış Manço gibi dünyayı dolaşmak. Kim bilir belki de bu hayal gerçek olur.