- Üsküp’te Bir Doğa Harikası; Matka Kanyonu ve Milenyum Haçı
- Ucuza Seyahat- 1 Günde Üsküp Nasıl Gezilir? Üsküp Gezi Rehberi
- Parma-İtalya Gezilecek Yerler-Alışveriş Rehberi
- Bologna-İtalya Gezilecek Yerler- Nerede Ne yenir?
- Basel Gezilecek Yerler -İsviçre Noel Pazarları
- Strazburg Gezi Rehberi – Gezilecek Yerler
- Heidelberg Gezi Rehberi – Almanya’nın Romantik Şehri
- Stuttgart Gezi Rehberi
- Avrupanın En İyi Noel Pazarları ; Eugisheim-Fransa
- Avrupanın En İyi Noel Pazarları; Colmar-Fransa
Pasaportsuz, Vizesiz, Ucuza Tatil; Lviv Seyahati..
Bir süre önce bir uçak firmasının yaptığı bir kampanya görmüştüm, bazı tarihler arası uçak biletleri %40’a kadar indirimliydi. Benim vizem yoktu, ama eşimin İsviçre vizesi vardı ben de ona Basel gidiş dönüşlü bilet aldım. O tek başına tatil yapacağı için sevinirken ben de kendime Vizesiz bir yer bakayım o zaman dedim. Lviv uzun süredir aklımda ve hayalimde olan bir yerdi. Geçen yıldan beri mutlaka Lviv’e gitmeliyim diye düşünüyordum ki Lviv biletlerinin bu kampanya dahilinde gidiş dönüş sadece 220 tl olduğunu görünce hemen kendime bilet almaya karar verdim. Eşim Lviv’e gideceğimi öğrenince nedense gelmek için ! çok ısrarcı oldu 🙂 Bu ısrarın sebebi ise çok açık tabiki Ukrayna kızları hakkında söylenenler değil :)) En azından o öyle söylüyor, O da Lviv’e gelmekte çok ısrarcı olunca ben de biletimi nispeten daha sıcak olur yaa diye Mart ayına almaya karar verdim. Kampanyanın bitişi de mart sonuna doğruydu, yoksa daha sıcak bir zamanda giderdik elbet. Ucuza seyahat etmek istiyorsanız öncelikle sadece yazın tatile gidilir kafasından çıkmanız gerek. Ucuz bileti bulduğum an tarihine pek bakmadan alırım, sonra tatillerimizi ona uydurmaya çalışırım genellikle. Kendimize bilet aldığımız gün ailemin evinin bahçesinde keyif yapıyorduk ki kuzenim geldi ve ona aldığımız biletten bahsedip onları da gaza getirdik, kendisi öğretmen olduğu için okulu olduğundan gelemedi ama eşi Dilek bize katılmaya karar verdi. Dilek’te fotoğraf çekmekten hoşlandığı için kendime bir kafadar daha bulduğum için çok mutlu oldum 🙂 Nihayet tatilde benim de fotoğrafımı çeken biri olacaktı. Ben fotoğrafçı olduğum için genelde kendi fotoğrafımı çekmesi için birini bulmakta zorlanıyorum 🙂
Nihayetinde Sabiha Gökçen‘den kalkan uçağımıza yetişmek için erkenden havaalanına gidiyoruz. Geçen aylara kadar Lviv gibi vizesiz, pasaportsuz gidilen ülkeler için extra bir uygulama yapılıyordu. Gs karşısındaki pasaport noktasına gidip onaylatmanız gerekiyordu ama artık uygulama nihayet kalmış. Pasaport için aldığımız pul dışında bir işlem yapmıyoruz. Check- in lerimizi de önceden yaptığımızdan kafamız rahat. Kahve içip biraz Duty free’de takılıyoruz. Ben de yeni aldığım vlog kameram ile ilk vlogumu çekmeye çalışıyorum. Bodrum’da da bir şeyler çekmeye çalışmıştım ama çokta fazla birşey çekememiştim.
Bu güzel şehir de neler yaptık izlemek isterseniz bir de Vlogum var Youtube Kanalımda. Youtube’ta kanalımın adı: Gezente hem videolarımı izlemek hemde kanalıma abone olmak için tıklayın. Aşağıdaki videoyuda izleyerek şehri görebilirsiniz.
Uçağımız kalkıyor 1 saat 15 dakikalık kısa bir seyahat sonrasında Lviv havaalanına ulaşıyoruz. Yolculuk sorunsuz geçiyor sadece iniş biraz sert oluyor, Lvive gelir gelmez havanın soğuk olacağını hissediyoruz.”
Lviv’e indiğimizde saatinizi 1 saat geri almayı unutmayın. Bizden 1 saat gerideler. Lviv havaalanı Danyto Halytskyi’ ye sorunsuz bir yolculuk sonrası ulaşıyoruz.
Ukrayna bizim için hem Pasaportsuz hem de vizesiz gidilebilen ve çok yakın bir yer olduğu için ayrıca TL’nin değerli olduğu nadir ülkelerden biri olduğu için oldukça popüler, özellikle de erkekler arasında. Bu durum karşısında Ukrayna’ya girerken ise sorgu odasına çekilmek, bir süre özellikle bekletilmek gibi durumlar yaşanabiliyor. Bu durumu genellikle erkekler yaşasa da kadınları da kenara ayırıp sorgu odasında beklettikleri oluyormuş. Birazda pasaportsuz gidenler sadece çipli kimlik ile gidenler bu duruma takılabiliyor. Pasaportunuz varsa, daha önceden gittiğiniz vizeli ülkeler varsa, özellikle de aktif geçerli bir Schengen izeniz varsa muhtemelen sorgu odasına takılmadan geçebiliyorsunuz. Bu açıdan bence Pasaport ile girilmesi daha mantıklı. Lviv de İngilizce konuşan çok fazla kişi yok, garsonlar bile bazı yerlerde pek iyi konuşamıyor. Yerel halk ile de İngilizce anlaşmak zor ama bence konuşmanız gerekirse bir şekilde anlaşıyorsunuz ayrıca çok küçük bir alanda tüm popüler yerleri göreceğiniz için kendi başınıza en kolay gezebileceğiz yerlerden biri. Tek başınıza da gidebilirsiniz. Kadınları genelde duyduğum kadarıyla Türk erkekleri rahatsız ediyor ama onlara dönüp Türk olduğunuzu söyleyince arkalarına bakmadan kaçıyorlar. Bir de ben özellikle Türk erkeklerinin nasıl olsa kimse bizi anlamıyor kafasıyla sürekli küfürlü konuşmasından çok rahatsız oldum. Yapmayın arkadaşlar Lviv’e giden tek Türk siz değilsiniz, etrafınızda dediklerinizi anlayan çok kişi var biraz sakin olun coşmayın. Nazik olun, küfürlü konuşmayın ben utanıyorum sizin adınıza. Şehir bunun dışında oldukça güvenli bence ben hiç sorun yaşamadım, rahatsız edici tiplerlede karşılaşmadım, herkes güzelce eğleniyordu. Bu eğlencelerin dozu birazda erkeklerin rağbet ettiği ve taksicilerin bulduğu erkeği götürdüğü sözde bar veya clublarda fazla kaçıyor. Bu nedenle bu tür ortamlara girmedim. Cluba gitmedim zaten gelen erkeklerin neredeyse hepsi Türk. Merak edilen bu gibi sorulardan sonra yolculuğumuza geri dönelim.
Havalanında Pasaport kontrolü sırasına girdiğinizde muhtemelen pasaport memuru sizi sorgu odasına yönlendirecek (mesela biz orada sıradayken kadın memura giden herkesi pasaporta bakılmadan direk sorgu odasına git diye sertçe azarlandığını gördük, bizim sırasında olduğumuz erkek memur ise daha umursamaz görünüyordu ve bizim pasaporta direk damgayı basıp gönderdi). Bu kısım sanırım biraz şans işi ama genelde yalnız gelen erkekler direk sorgu odasına gidiyor. Sorgu odasında neler oluyor peki, Size nerede kalacaksınız, kaç gün kalacaksınız, yanınızda ne kadar para var gibi sorular soruyor elinizdeki para ve pasaportun fotoğrafını çekip sizi salıyorlar. Çokta korkulacak bir durum yok aslında. Üstünüzde mutlaka nakit bulundurun bir miktar. (İnternette günlük 50 dolar denilmiş ama bence fazla bile ) Birde otel rezervasyonunuzun ve dönüş biletinizin çıktısını mutlaka istiyorlar. Bizim pasaportumuzda bir sonraki ay Amsterdam’a gideceğimizden Schengen vizesi vardı, duyduğum kadarıyla aktif vizesi olanları hiç sorgulamıyorlarmış. Yanımızdaki arkadaşımız ise yeşil pasaportluydu ona da birşey sormadılar. Bu kısım biraz şans mı vizemiz olduğundan bilemiyorum açıkçası.
Lviv havaalanında dolar veya euro bozdurabilirsiniz ama sanırım kur farklı oluyor biraz o nedenle biz az para bozduruyoruz. Kalanını zaten şehirde bolca göreceğiniz genelde bir butik veya hediyelik eşya dükkanının içinde bulacağınız Döviz bürolarında bozdurabilirsiniz. ATM’lerden de ufak bir komisyon karşılığı para çekebiliyorsunuz.
Para bozdurduktan sonra kendimizi gidip bir hat almaya karar veriyoruz, bu şekilde rahatça interneti de kullanabiliyoruz. Biz havaalanında satılan Lifecell almaya karar veriyoruz. 100 grivna (yaklaşık 3 euro-19 tl)
Ukrayna‘nın para birimi Grivna (UAH), 1 tl yaklaşık 5,20 grivna. Ukrayna bizim paramızın değerli olduğu nadir ülkelerden o nedenle burada çok rahat para harcayabiliyoruz.
Lviv’de havaalanından çıktıktan sonra hemen önünüzdeki duraktan 48 nolu otobüslere binerek veya 9 nolu troleybüs ile 3 grivna karşılığında Rynok Meydanında veya İvan Franko parkında inebiliyorsunuz. Biletleri şöförden de alabilirsiniz. Taksi kullanmak isterseniz ortalama 80 grivna ödüyorsunuz. Yolculuk ortalama 15-20 dakika kadar sürüyor.
Biz Lviv’de ki yerel ulaşım ağlarını deneyimlemek istediğimizden troleybüs bekliyoruz. 9 numara ile İvan Franko Parkı zaten son durak oraya kadar gidiyoruz. Biletinizi aldıktan sonra camların kenarındaki delgeç benzeri bir alet ile delerek onaylatmış oluyorsunuz. Biz Jam Hotel Hnatyuka ‘da kalıyoruz. Burası Rynok Meydanı’na bir kaç dakika uzaklıkta ve oldukça uygun fiyatlı, yalnız gece çok alkol alan Türkler oldukça gürültü çıkartınca ilk gece biraz uykusuz kalıyoruz. Otelde kahvaltı da var ama hiç tatminkar değil ucuz yer arıyorsanız göz atabilirsiniz odaları temiz.
Otele ulaşınca ilk olarak check in yaptırıp, odamıza çıkıyoruz ve üzerimizi değiştirip içliklerimizi, en kalın çift katmanlı çoraplarımızı, özel soğuk geçirmez eldivenlerimizi başımıza kalın beremizi, kazağımızı ve en kalın soğuk geçirmez montlarımızı giyip bir savaşçı edasıyla iyice giyinip kuşanıp dışarı çıkıyoruz. İlk olarak bizi yağmurlu bir hava karşılıyor neyseki hazırlıklıyız şemsiyeler hazır. İlk işimiz Rynok Meydanı’nı ndaki info’ dan bir adet harita edinmek. Havaalanında da bulabilirsiniz. Ayrıca mutlaka bir navigasyon app i kullanın. Bazı yerler çok aralarda yerli halkta İngilizce bilmiyor pek fazla bulmakta az zorluk yaşayabilirsiniz. Harita veya tabelalarda kril alfabesini görünce şaşırmayın. Bizim ilk amacımız etrafı keşfetmek.
Biraz şehirden bahsetmek istiyorum, Lviv bizim için son yıllarda artan popülerliği, vizesiz hatta pasaportsuz sadece çipli kimlikle girilebiliniyor oluşu, sürekli dolar ve euro karşısında değer kaybeden ve bizi Avrupalarda gezmekten alıkoyan TL ye göre daha az değerli oluşuyla biz Türkler için bulunmaz bir cennet. Bence çokta güzel bir şehir kesinlikle gidilmeli. Son yıllarda Lviv National Geographic’e göre en iyi 12 kış destinasyonu arasıda gösterilmesiyle Turist akınına uğramış durumda.
Lviv, ismini de Galiçya prensinin oğlu Lev’in ismini alan ve Rusça’da aslan anlamına gelen ve bu nedenle şehrin heryerinde karşılaşacağınız aslan heykelleri ve simgeleriyle dolu güzel bir şehir. Şehrin merkezi olan ve zaten gezilecek noktaların çoğunu içinde barındıran Rynok Meydanı (Pazar Yeri anlamına geliyor) aynı zamanda Unesco tarafından da korunuyor.
Rynok Meydanı yuvarlak bir alan içinde 50 farklı önemli mimari yapılarıyla sizi kalbinizden tam onikiden vuruyor. Nereye baksak bir güzellik, bir sevimlilik bolca cafe, restoran ne ararsanız var. Muhtemelen gelmeden önce yaptığınız araştırmalarla kendinizinde gördüğü üzere göreceğiniz bir çok yapıda tam bu meydanın çevresinde, böylece hiç yorulmadan gezebiliyorsunuz. İşte size Lviv’i sevmek için bir neden daha.
Otelden çıkıp meydana doğru yürürken Schevchenko Meydanı’ndan geçiyoruz. Burası ünlü Ukraynalı şair Modern Ukrayna dili ve Edebiyatının kurucusu aynı zamanda Ressam olan, Taras Schevchenko adına yapılmış anıtıyla bizi karşılıyor. Burada hafta sonları Cumartesi günleri hava açık ise Nikahlar da kıyılıyormuş.
Rynok Meydanı’nda hemen dikkatleri çeken bir bina Black House (Siyah Ev-Mansion). Size güzel bir fotoğraf açısı; sağdaki ağacı ve soldaki sokağı da içine alacak bir kadraj ayarlayın. Burası Rönesans mimarisiyle yapılmış Peter Krasoysky tarafından 16. yy İtalyan iş adamı Tomaso Alberti adına yaptırılan ilk Eczane olmasıyla da ünlü. Şu anda giriş katında Lviv Tarih Müzesi bulunuyor. İlk yapıldığında aslında beyaz olan bu ev yapımında kullanılan taşların beyaz kurşun içermesi ve zamanla kurşunun kararıp siyaha dönüşmesiyle Siyah Ev olarak anılmaya başlanmış. Aslında Onlar Siyah Taş diyor ama Turistler için adı Black House olmuş.
Tabi soğuktan parmaklarınız uyuşmamış ise 🙂 Neden çünkü soğuk ama çok soğuk öyle böyle soğuk değil vallaha çok soğuk. İste Lviv’i sevmemek için tek neden!
Rynok Meydanında dikkat ederseniz evlerin bir kısmı sadece 3 pencereli bunlar ilk yapılan en eski evlerden. Neden 3 pencereli çünkü meydanda yer az, evleri dar ve uzun olacak şekilde inşa edip bir çok kşinin burada yaşamasını sağlamaya çalışıyorlar. Vergisi de daha az 4 pencereli evler ise lüks kabul ediliyor o nedenle daha çok vergi veriliyor. Kimin zengin kimin fakir olduğunu eskiden evlerin pencere sayısına bakarak anlayabiliyorlarmış. Farkedeceğiniz diğer şe ise her evin renginin birbirinden farklı olması o nedenle meydan rengarenk evlerle dolu. Peki neden farklı renkteler çünkü eskiden evlere kapı numarası verilmezmiş ve binaların birbiriyle karışmaması içinde postacıya pembe ev siyah ev kırmızı ev gibi adresler yazılırmış. İste size Lviv’i sevmek için bir neden daha 🙂 Rengarenk bir dünya resmen.
Rynok Meydanına geldiğinizde ortada gördüğünüz bina Belediye binası ve uzun bir kuleside var. Bu kuleden saat başı bir askerin çıkıp borazan çalarak halkı selamladığı söyleniyor ama biz denk gelmedik.
Öncelikle biz binanın etrafını geziyoruz. Binayı çevreleyen meydanı dönerek gezdiğinizde her köşesinde 4 farklı heykel göreceksiniz. Bu heykeller Diana, Neptune, Adonise ve Amphitrite adına yapılmış. Lviv’in en güzel manzaralarından biri işte bu Beldiye Binasının kulesine çıkarak görülüyor. Biz bunu yarına saklıyoruz bugün keşif turundayız.
İlk olarak çok acıktığımız için listeme aldığım ve mutlaka gidilmesi gereken Restoranlardan biri olan ünlü Meet and Justice‘a gidiyoruz. (Adres:Valova St. No:20)
Burası işkence aletleri ile konsept oluşturmuş ama muazzam güzellikteki etleriyle sizi mest edecek bir yer. Yalnız girişini bulmakta biraz zorlanıyoruz çünkü Bernardine Monastery and Catholic Church’ ün yanındaki bahçe kapısından girip ağaçlıklı yoldan geçip en sondaki restoranı navigasyon ile bile çözemiyoruz. Bahçe kapısına çok yakınken yerel halka sorduğum halde bizi doğru yönlendiremiyorlar. Siz önce kiliseyi bulun sonra yan kapıdan girip yürüyün en sonra zaten işkence aletleri falan görünce işte burası diyorsunuz. Bizim kullandığımız app Maps.me , çoğunuzun telefonunda zaten vardır ama bilgisi olmayanlar için telefona indirmeniz gereken off line da çalışabilen gidilecek mekanları pinleyerek daha sonra kolayca bulabileceğiniz hatta yürüyüş rotası oluşturup sizi götürmesini isteyeceğiniz harika bir uygulama. Edinin derim zaten ücretsiz. Birde İstanbul’da bile çok kullandığım ve çok sevdiğim gitmek istediğiniz güzergahı seçtikten sonra otobüslerin hangi duraktan kaçta kalktığını kaç dakika sonra geldiğini gösteren Moovit app’ini çok severek kullanıyorum. Amsterdam da bile çok işime yaramıştı, kolayca duraklardan geçen otobüsleri bulup istediğimiz yere gidebilmiştik.
Bir garson geliyor bu gece sizinle ben ilgileneceğim diyor ve size bir masa gösteriyor. Sonra menüyü getiriyor. Önceden araştırdığımda listeme aldığım etleri sipariş veriyoruz. T-Bone, Beef Steak, ve Ribeye en güzelleri bence. T-Bone ise en iyisi bana göre. Ortaya bir sebze tabağı ve içeceklerimizi alıyoruz. Hesap baltayla geliyor ve odunun üstüne koydukları fişin üstüne elinizi keser gibi baltayı sertçe indiriyorlar. Bu kadar yeme içmeye 3 kişi için 60 ile 90 tl arasında birşey ödüyorsunuz. Fiyatlar çok uygun biz İstanbulda saçma bir et tabağına bundan daha fazla ödüyoruz. Yemek yedikten sonra Rynok Meydanı’na çok yakın popüler eğlence mekanı Beer Theatre‘a gidiyoruz.
Beer Theatre Lviv’e geldiğinizde listenizde olması gereken demirbaşlardan biri. İçerisi adından da anlaşılacağı üzere bol bira çeşitleri bulabileceğiniz ama canlı orkestrasıyla eğlenceli müzikler de dinleyip eşlik edebileceğiniz bir mekan. Zemin katta bar ve mağazası bulunuyor. Üst katına çıkıp kendinize güzel bir yer kapmak isterseniz erken gidin derim mekan 18:00 den sonra dolmaya ve güzel yerler kapılmaya başlıyor. Gittiğimizde biz sıra bekliyoruz kapıdaki görevli biz bir numara veriyor ve sonra bize sesleniyor. Ortadaki boşluğa bakan yerler alt kattaki orkestrayı görmek için ideal, kenarlarda oturmayın derim. Kapıda size yer ayarlayan kişiye söylerseniz orkestrayı gören bir yer bulmaya çalışacaktır. Biralar 20 grivnadan (3,8tl) başlıyor. Gece ilerleyen saatlere doğru eğlence artıyor, sonlara doğru size boş şişeler veriyorlar ve onları masaya vurarak tempo tutup şarkılarına eşlik etmek çok eğlenceli oluyor. Mekan 22:00 ye kadar hizmet veriyor. Biz ilk günümüzü burada eğlenerek sonlandırıyoruz. Akşam otele geçip dinlendikten sonra asıl Lviv gezimiz ertesi gün ufak bir sürpriz ile başlıyor.
Lviv 2. Gün
Lviv ‘de 2. Gün yaptıklarımızı yine Youtube kanalımdan veya aşağıdaki videodan da izleyebilirsiniz.
Sabah uyanıp otelde aşağı iniyoruz, bize 1 gece önceden dağıttıkları kahvaltı formalarında yazan oda numaramızı sorup gidip kahvaltımızı getiriyorlar. İsteğimiz doğrultusunda hazırlanan şeyleri yedikten sonra sıkıca giyinip dışarı çıkıyoruz. İçerinin sıcak havasından hala mayışık olan bedenlerimizi yüzümüze vuran buz gibi hava ve yağan kar ile kendimize geliyoruz. Bugün belli ki soğuk olacak. Emre Altuğ’un sıcak çok sıcak, sıcak daha da sıcak olacak şarkısını soğuk çok soğuk, soğuk daha da soğuk olacak şekilde çevirip söylüyoruz. Lviv çok soğuk demiş miydim 🙂
Sabah dışarı çıktığımızda bakıyoruz ki -6 dereceyi gösteriyor acaba İstanbul nasıl dediğimizde o da ne 24 derece mi ? Hayır hiç sinirlenmiyoruz
İlk başlarda kar gördük diye çok seviniyoruz ama Kanada’ya yerleşen birinin hikayesindeki gibi ilk başta görüp çok heyecanlandığımız kar ilerleyen saatlerde lanet olasıca kar şekline dönüyor. Olsun yinede tüm pozitif enerjimizle kapalı mekanlarda dolaşırız yaa n’olcak diyip kendimizi Potocki Sarayı‘na atıyoruz neyseki yakın bir yerde çok yürümemiz gerekmiyor. Lviv Opera Binasının bulunduğu Svobody Street ile kesişen Kopernyka Street üzerinde bulunuyor. Rynok Meydanı’na yaklaşık 700 metre uzaklıkta. Saray sabah 10:00 ile akşam 17:00 arası ziyarete açık. Alt katı gezmek için alacağınız bilet 30 grivna üst kat içinse ayrı bilet isteniyor o da 30 grivna.
Potocki Palace; II. Alfred Potocki tarafından 19 yyda yaptırılmaya karar verilmiş. Fransız mimar Louis D’overn tarafından 1880 yılında Barok tarzda inşa edilmiş. Red, Blue ve Mirror Hall olarak 3 ana kısıma ayrılmış durumda.
1932’de mühendis V.Mankovsky tarafından icra edilen salon ve saray odalarının planları, çizimleri, tasvirleri ve 1939 tarihli açıklamaları, binanın 102 odaya sahip olduğunu gösteriyormuş. Bu belgelere göre, salon, Kırmızı (Ana) Salon, Beyaz Salon (Balo Salonu), yan merdivenlerden ayrı bir girişe sahip müzisyenler için yarım taban yüksekliğinde bir galeri, bir yemek odası (Mavi veya Ziyafet Salonu) 1. katta yer almaktadır. ), Şömineli salon, Ordinate Earl ofisi, odalar “Goluba“, “Gül”, “Chervona” ve yatak odası.
Birinci katın sergilenişi saray iç mekanını, ikincisi ise İtalya, Fransa, Avusturya Hollanda ve diğer sanat eserlerini gösteriyor. Jacopo Zukki‘nin “Coral ve İncileri Yakalamak“, Sophonissby Angihosli‘nin “Genç Patronun Portresi“, 15. Yüzyılın Bilinmeyen Sanatçısı “Üç Azizler“, Jan van‘ın “Mary Elizabeth Ziyareti” adlı ilk eseri sunuluyor. Scorel, Georges de la Tour‘un “The Moneylender” adlı eseri, Paul Troeger, Joseph Winterhalter, Anton Franz Maulberch ve diğerlerinin anıtsal tablolarının eskizlerini çiziyor.
Güzel tablolar görüyoruz ama sadece Kril dilince açıklamaları yazılı olduğundan anlamıyoruz keşke İngilizce açıklamalara da yer verilse. Ben Mavi Salon’u çok beğeniyorum. ilk katı gezdikten sonra üst kata çıkıyoruz kapıdaki görevli hemen biletimizi istiyor. Üst kat Garei kısmı ve bolca güzel tablolar görüyoruz. Bir tablo görüyoruz dikkatlice bakınca aa aynı Osmanlı askerlerine benziyor diye konşurken oradaki görevli Osmanlı lafını duyunca gelip Preveze Deniz Savaşını anlattığını söylüyor o da ingilizce bilmediği için çok fazla dediklerinden birşey anlamıyoruz gülümseyerek Ukraynaca anlatıp duruyor bizde ona gülümseyip anlıyormuş gibi kafa sallıyoruz. 🙂 Baktık anlatmak istiyor napalım biz de kırmıyoruz 🙂
Saraydan çıkınca yakınlardaki Black Honey Cafe‘ye gidiyoruz. Burayı ben İnstagram‘da Lviv fotoğraflarına bakarken keşfediyorum. Zemin katta olduğundan kocaman camlardan dışarıyı izlemek hatta dışarıda camdan yansıyan fotoğraf çekilmek çok güzel oluyor. Yansımalı farklı fotoğraflar için bu Cafeyi not edin derim. Adres: Tadeusha Kostyushka Street,2 bu cafe İskandinav cafelerin güzel bir örneği. Kahveleri de güzel.
Capuccino’larımızı içip ısınıp Lychakiv Mezarlığı‘na gitmek için Rynok Meydanından kalkan 2 nolu tramvaya binerek ufak bir şehir turu attıktan sonra mezarlığa ulaşıyoruz. Biletleri Vatman’dan alabiliyorsunuz. Yine içeride delgeç benzeri şeye deldirip onaylatmanız gerekiyor.
Mezarlıkta ne işimiz var demeyin burası çok ünlü bir mezarlık Paristeki La Pere Lachaise gibi heykellerle ve çok güzel anıtlarla süslü devasa bir yer. Gezmek için en ideal hava değil kuşkusuz çünkü bu bölge biraz yukarıda kaldığından ekstra rüzgarlı ve daha da soğuk. Gezilemeyecek kadar soğuk olmasına rağmen benim ısrarlarımı kırmayarak arkadaşımız Dilek ve eşimde geliyorlar. Hızlıca dolaşıp çıkıyoruz. İçeri giriş ise 20 grivna fotoğraf veya video için ayrı bir ücret isteniyor ama zaten görevli dışarı çıkmadığından biz rahatça dolaşıp video çekebiliyoruz. Bu mezarlıkta Ukrayna’nın önde gelen tanınmış ve ünlü kişileri yatıyor.
1786 yılında kurulan ve 1856 yılında botanikçi Carl Bauer tarafından bahçe ve yol planlaması yapılan Lychakiv Mezarlığı, 1991 yılında nekropol tarihi ve kültürel müze statüsü kazanıyor. Şehrin ileri gelen isimlerinin yattığı Lychakiv Mezarlığı’nda ressam, yazar, heykeltraş, besteci, mimar, müzisyen, aktör, etnograf, bilim insanı, siyasetçi, gazeteci, din adamı, asker gibi meslek dallarına sahip ünlü isimlerin mezarları yer alıyor.
Adres: Mechykova Street 33 (2 veya 7 nolu tramvay ile gidip Lychakivskyi tsvyntar durağında inerek ulaşabiliyorsunuz) Çıkıştada aynı noktadan şehre dönebiliyorsunuz.
Çıkışta biz Lviv Yerel Mimari Müzesi (Museum of Folk Architecture and Rural Life) ‘a gidiyoruz. Burası kışın değil de yazın gelmek için daha uygun bir yer yazları ayrıca burada atlara binerekte etrafı dolaşabiliyorsunuz. Ben yine çok istediğim için donma pahasına da olsa Dilek ve eşimi ikna edip taksiye binerek buraya ulaşıyorum. Çünkü mezarlıktan oraya giden tramvay yok. Giriş 30 grivna.
Not: Bu kadar şey yazdığım parklar hakkında foto ekleyemiyorum çünkü bu yazıyı hazırladığım sırada tüm fotolarımı sakladığım harici diskim bozuldu ve elimde sadece telefon ile çektiklerim var. Harici diskte bulunan şahane binlerce fotoya ise ulaşamıyorum. İleride sorun düzelir ise ekleyebilirim.
Buraya opera binası yakınlarındaki hotel lviv’in önünden kalkan 7 a nolu tramvay ile de gidebilirsiniz. 2 kişi 6 grivna. Dönüşte minik sarı otobüslerle dönebilirsiniz. Parkın sonundan ana caddeye ulasınca 50 nolu Rynok Square otobüsüne binebilirsiniz. Burası Shevchenko Ormanı içerisinde, 60 hektarlık bir alan üzerine kurulu. Bu devasa alan içerisinde yer alan altı ahşap kilise (en güzeli Kara Kilise) ve 120 yapı ise, Ukrayna’nın çeşitli bölgelerindeki yerel yaşamı yansıtıyor. Bu müze alıştığınız o sıradan müzelerden çok farklı.Müze altmış hektarlık bir alana kurulmuş bir açık hava müzesi. Burada 6 kilise var. Bunun yanından ağaçtan yapılan çok farklı yapılarda var.
Gidebileceğiniz bir diğer park ise Stryisky Parkı, Museum of Folk Architecturedan çıkıp diğer Strysky parkına gitmek için ana caddeye inip 50 nolu otobüslerle yada sarı dolmuşlara binip Rynok square dönmek gerek. Oradan da Kniazia Romana St. De bulunan King Cross Leopolis Mall den kalkan 3A nolu otobüse binip 10 dakıka icinde Kultury Parka gelip burada inip diğer parka bir kac dakıka yürüyerek gidebiliyoruz yada Rynok Meydanından 30 dakika yürüyerek de ulaşabilirsiniz bu parkında yazın veya baharda daha güzel olacağını düşüyorum. Kış için çok soğuk yerler.
Rynok Meydanı’na döndüğümüzde üşümüş ve acıkmış olarak hemen kendimizi Mons Pius isimli Lviv’in başka bir gözde restoranına gidiyoruz. Akşamları çok kalabalık olduğundan rezervasyon gerekebilir. Duvarlarda tablosu olan kişiler, Lviv’de yaşayan Polonyalı ermeniler. Mons Pius’un menüsünde domuz, dana, kuzu bulunuyor ve 100 gramlık fiyatları yazıyor. 100 gram T-bone 80 grivni, 11 TL. Mons Pius’un yeri Ermeni ve Transfiguration Kilisesi‘nin hemen yakınında Adres: Lesya Ukrainka str, 14
Dekoruyla bizi mest eden bu mekanda Gurme Steak, Newyork Steak ve Tagliata orataya sebze tabağı ve salata istiyoruz. En beğendiğimiz et ise Tagliata oluyor. Fiyatlar genel olarak 70 ile 200 grivna arasında.
Transfiguration Church: Opera Binası’nın civarında yer alan meydanlara kurulu pazarların içerisinde dolaşarak Transfiguration Kilisesi’ne gidiyoruz.
Kayıp Oyuncak Müzesi (Yard of Lost Toys): Burası maps me de Toys backyard olarak kayıtlı Oradan bak Virmeski sokağının ilersinde High Castle gierken. High Castle’dan yürüyerek aşağı inince sağ yol ayrımında kalıyor bu ilginç müze. Unutulan bir iki oyuncağı sahibi belki gelir alır diye bahçeye koyan apartman sakininin başlattığı bu olay gittikçe büyümüş ve bugün Lviv’in en otantik yeri olan bir yer halini almış.
Zaman varsa High Castle a gidilebilir buraya yokuş çıkılıyor ama manzarası güzelmiş.
St. George’s Katedrali : Burası Ivan Franko parkınında ilerisinde bir yer Bir sonraki hedefimiz Avrupa’nın en önemli katedrallerinden biri olan St. George Katedrali. Yollar biraz yokuş.
St. Olha and Elizabeth Kilisesi : St Georges’e yakın bİr yer. Gotİk mimaride yapılmış bir kilise. Kilisenin içini gördükten sonra şehri yukarıdan görmek için yan tarafındaki soldan soldan 10 grivna ödeyerek basamaklardan cıkınca şehri tepeden izleyebiliyorsunuz.
Akşam için ise daha önce internetten şuradan aldığımız Bale biletleriyle Opera Binasında bale izlemeye gidiyoruz. Opera Binasına mutlaka gidin ve akşam sahnelen gösterilerden birini izleyin derim. 1901 yılında Neo-Rönesans tarzında inşa edilen Lviv Opera Binası, Avrupa’nın en güzel operalarından ve Lviv’in mimari mücevherlerinden bir tanesi. Aksam 18:19:30 arası bale izlemeye gidiyoruz. Opera Binasının alt katında cafe var left bank.
Left Bank: Opera Binası’nın altında bulunan Left Bank, duvarlarında tiyatro ve opera sanatçılarının fotoğrafları, oyun kostümleri yer alıyor ve burada bazı geceler jazz konserleri veriliyor.
Biletimizi çok önceden aldığımız için sahneyi en iyi gören balkonlu kısımda oturuyoruz. Herkese tavsiyem bileti erkenden alıp burada oturması yönünde. 3 perdelik bir bale gösterisi izliyoruz ve çok beğeniyoruz.
Akşam Opera Binasından çıkınca Krivka Cafe’ye gidiyoruz. Burası da Lviv’in en meşhur cafelerinden biri ve içeri sadece parolayı bilenler alınıyor. Parolayı söylemezseniz içeri giremezsiniz. Üzülmeyin çünkü parolayı ben biliyorum 🙂 Öncelikle bu barı bulmanız biraz zor ne bir tabelası ne de belli bir girişi var tam olarak gizlilik konseptini içeren bir yer. Rynok Meydanında Belediye Binasının karşısında no:14 te. Burasımı falan diye bakarken Binadan içeri giriyoruz ve ilerdeki kapalı kapının önünde bekleyenleri görüyoruz o zaman doğru geldiğimizi anlıyoruz. Öncelikle zili çalıyorsunuz kağıyı elinde Kalaşnikof olan kamuflaj giysili biri açıyor ve size parolayı soruyor. Parola: Slava Ukraine. (Şanlı Ukrayna) İçeri girdikten sonra Türk olduğumuzu söyleyince adam direk bize Merhaba diyor ve elindeki küçük mataranın kapağına içkilerimizi koyuyor. Shot yapın diyor, çok acı gerçekten Ukrayna votkası, ben içemiyorum. Kütüphane görünümlü ikinci kapıyı aralayınca cafeye giriyoruz. Burası tam bir sığınak konseptiyle yapılmış, daracık bir tünel gibi merdivenlerden inerek taş duvarlarıyla sıcacık bir ortam bizi karşılıyor. Tavanda asılan üzerinde resimler bulunan bezlerle ve ağaç masaları ve tabureleriyle ortam tam bir sığınak şeklinde hissettiriyor. Dışarının soğuk havasına inat burası çok sıcak. İçeride sığınak odaları gibi bölmeler var ve istediğiniz yere gidip oturabiliyorsunuz. Biralarınızı alıp daha sonra ortamın tadını çıkartabiliyorsunuz.
Biz buradan sonra akşam yine listemde olan başka bir cafeye geçiyoruz, Centaur Cafe. Adres: Rynok meydanı numara 34. Burası sabah gidiyorsanız omletler ve pankekleriyle ünlü, öğleden sonra veya akşam için ise size önerim Cheese cake lerinden tatmanız. Yada Varenyky isimli Ukrayna mantısından deneyebilirsiniz. Biz; Lviv Chese cake, apple tart ve Tiramisu alıyoruz çok üşüdüğümüzden yanında çay ve bitki çayı alıyoruz. Akşamımız burada son buluyor yarın ise en turistik yerlerini içeren Rynok Meydanını gezeceğiz.
Lviv 3. Gün
Sabah uyandığımızda dünkü yaşadığımız ufak süprizin daha büyüğü bizleri bekliyor, yoğun bir kar ve tipi yağısı var ve hava -17 derece. Ben hayatımda hiç bu kadar soğuk bir yerde bulunmamıştım, sıcak otelimizden çıkınca yine yüzümüze bir şok dalgası gibi soğuk çarpıyor. Yine en kalın şekilde giyinip, kahvaltı yapıp çıkıyoruz.
Lviv’de önerilen kahvaltı mekanları için yukarıda size önerdiğim Centaur Cafe, aşırı popüler ama bir o kadarda kötülenen Bachewski, Kahvaltıda şampanya içmek isteyenler için Champanria, benim son gün uğrayıp sevdiğim tatlıları olan yer Galician Cheese Cake and Strudel Bakery, Lviv’in bizdeki simit sarayı versiyonu olan Lviv Croissants bizim son gün denediğimiz Cukor önerilen yerler arasında. Biz hepsini denemedik denediklerimi yazıyorum ama diğer bloglarda gördüğüm alternatifleri de eklemek istedim.
İlk hedefimiz Rynok Meydanı ve Town Hall (Belediye Binası). Geldiğimizden beri defalarca önünden geçtiğimiz Rynok Meydanını artık detaylıca gezebileceğiz. Rynok Meydanının hemen yakında Kroniak Sarayı (İtalyan Coutyard) meydandaki ilk uğrak noktalarından biri. 1580 yılında yapılan bu yer 6 pencereli oluşuylada zenginliğin bir göstergesi resmen. Şu an genellikle Lviv’e gidenlerin bol fotoğraf çektirdikleri bir avlu oluşuyla listenize alınması gereken yerlerden. Sadece avluyu gezmek 5 grivna. 2. katında bulunan Tarih müzesine de gidebiliyorsunuz dilerseniz.
Buradan Belediye Binasına giriyoruz zaten yan yanalar. Kuleye çıkmak için önce asansöre binip 4 kat yukarı çıkıyorsunuz daha sonra kapıdan girdiğinizde karşınıza çıkan küçük bilet gişesinden 30 grivna (5,70 tl) ödeyerek biletinizi alıyorsunuz. Ratusha Kulesine çıkış 9:00-19:00 arası. Burası Ukrayna’nın en yüksek belediye binası ve Lviv şehrini en yukarıdan görebileceğiniz yerlerden biri. Beldiye Binası Unesco tarafından koruma altına alınmış. Yukarı çıkışta biraz zorlanıyorsunuz 4 kat asansör ile çıktıktan sonra, ahşap merdivenlerden tam 340 basamak tırmanmak zorundasınız. Basamaklar yukarıya doğru daralıyor ve çıkması oldukça zorlaşıyor. Kuleye çıktığımızda biraz video çekmek isterken kameram aniden donuyor ve kapanıyor. Telefonla fotoğraf çekelim diyoruz telefonlar şarj bitti diyor ve kapanıyor, yukarısı o kadar soğuk ve rüzgarlı ki elektronik cihazları sadece birkaç dakika kullanabiliyoruz aşırı tipi nedeniyle hemen aşağıya iniyoruz.
Rynok Meydanı içinde bekleyen sarı araçları göreceksiniz bunlara binerek isterseniz kısa bir şehir turu yapabiliyorsunuz.
Karşı tarafta bulunan Latin Katedrali‘ne gidiyoruz. İçeride Pazar günü ayini olduğundan çok kalabalık ve ortada dolaşmanıza izin verilmiyor. Sürekli kenara çekilin diye uyarılıyoruz. Yalnız Katedralin detayları çok güzel, tavanlara bakmaktan boynumuz ağrıyor. Fotoğraf çekerken çaktırmayın gelip uyarıyorlar sanırım yasak. Ben görevli gidince vlog çekiyorum hızlıca. Katolik kilise olan yapının ilk taşı 1360 yılında Kral Jan Kazimierz tarafından konmuş. Yapıda gotik, rönesans ve barok mimarisi açıkça görülmektedir. 1527 yılında çıkan yangın sonucu ciddi hasar gören kilise 18. yy’da yapılan restorasyon gotik yapıya barok mimarisine ait şekiller uygulanmış. İçeride şapka ve berelerinizi çıkarmanız gerekiyor. Saygı gereği kafanız kapalıysa uyarılıyorsunuz.
Boim Şapeli’ ise hemen Katedralin yan tarafında ama kapalı olduğundan içine giremiyoruz. Burası şehrin en eski yapılarından biri olan (1609’da tamamlanmış) bu Şapel Hollanda mimari özelliklerini üstünde taşıyor. Üzerinde ise hemen hemen hiçbir yerde göremeyeceğiniz, Çarmıhıyla birlikte oturan İsa heykeli yer alıyor.
Svit Kavy Cafe; Boim Chapel ve Latin Katedralinin karşısında yerlilerin tercih ettiği cafe’de 30 çeşitten fazla kahve ve yine çeşit çeşit kek, pastalarıyla kendinizi şımartabileceğiniz bir cafe. İçerisi kalabalık olabiliyor pasta çeşitlerine göz atmalısınız. Adres: Rynok Square, 30
Bernardine Kilisesi : Burası alında Orta çağ dönemine ait bir manastır. 17. yy da yapılan Bernardine Kilise’si barok mimariye sahip ve hemen her gün ve akşam toplu ibadetlerin yapıldığı bir yer. İçeride genellikle ayinler oluyor.
Danylo Halytsky Heykeli : Lviv’in kurucusu Prens Danlyo heykeli Bernardine Kilisenin hemen ilerisinde bulunuyor. Bernardine Kilisesi :17. yy’dan kalma kilise Lviv’in en güzel barok mimarisine sahip yapılardan biridir. Rum Katolik Kilisesi olarak kullanılan yapıdaki freskler oldukça dikkat çekici.
Drunk Cherry; Rynok Meydanında bulunan sıcak likörler satan çok popüler yerlerden biri. Soğuk havaya rağmen içerisi sıcak, isterseniz şişede istersenizde bardakta alabileceğiniz likörler ile biraz kendinize gelebilirsiniz. 55 grivna karşılığında bardaklarımızı alıp tadına bakıyoruz. Buradan çıktıktan sonra sıradaki durağımız yine bir kilise.
Dormition Church; Burası bir Ortodoks kilisesi. Rönesans tarzında inşa edilmiş, Meryem Ana’ya adanmış bir kilise. Korniakt Kulesi ve 3 Azizler Şapeli ile birlikte yan yana bulunuyor. Town Halle cok yakın.
Buradan çıkınca hemen yan tarafta yükselen Korniakt Kulesini görüyoruz. Asıl amacımız ise kulenin önünde duran alışveriş yapabileceğiniz bir hediyelik eşya dükkanı bulunuyor. Just Lviv it Train şu an çok severek kullandığım kahve kupamı aldığım yer. Çok güzel kupalar bulunuyor aynı zamanda içeride kartpostalda satılıyor ve onu atmak içinde bir posta kutusu var. Kartpostalımızıda alıp kendimize kart atarak, kendimize bildiğimiz süprizler yapmayı seviyoruz. O kart bir süre sonra kapıya gelince bir seviniyoruz nedense. Burada fiyatlar bir tık daha pahalı ama çokta farketmiyor. Benzer ürünler Cafe Manufactue’de de bulunuyor oraya da birazdan gideceğiz. Bu alanda aynı zamanda trenin yan tarafında açık bir Bit Pazarı bulunuyor iki gün önce görüp sonra geliriz dediğimiz pazar kar yağışı nedeniyle kurulmamış. Gördüğümüz kadarıyla içinde plaklar, Kril dilinde kitaplar, bir kaç parça savaş malzemesi satılıyor. Pazar dediğime bakmayın baya sokak tezgahçıları gibi yere örtü atıp üstünde satıyorlar.
Vernissage: (Bit pazarı) Lviv’in yöresel gezi duraklarından biri de Opera Binası’nın arkasında yer alan pazar alanı Vernissage. isminden de anlaşılacağı üzeri burası resim pazarı. Boy boy yağlı ve sulu boya ile ya da karakalem olarak yapılan resimler satılıyor. Tıpkı Bodrum’daki ressamlar sokağında olduğu gibi.
Hlyniany Bernardine Kapısı: Bernardine Kilise’si etrafı boyunca İstanbul Yedi Kule Zindanları’nı andıran surlar özünde kilisenin de içinde olduğu bir manastır.
Arkhivna street: son yıllardakı fılm festıvallerınden dolayı sokağın 7 tane adı var.
Eczane Müzesi Pharmacy Museum: Rynok meydanında Atlas restoranın karşısında. Eczacılık, alternatif tıp üzerine kafa yormuş bir şehir burası. Bunun iyi bir örneği de Eczane Müzesi. Bilinen ilk ve tek eczane müzesi imiş bu müze. 1735 yılında eczacı bir asker olan Natorp tarafından kurulmuş. İlaç sanayisi olmadığı için o dönemde yapılan tüm ilaçlar bitkilerden hazırlanıyor.
Pinzel Müzesi :Mytna meydanındaki Pinzel müzesinde Ukrayna’nın Michelangelo’sı olarak bilinen heykeltıraş Johann Georg Pinzel’in 32 adet eseri bulunmaktadır. Bunlardan en meşhur olanları Crucifixion, Angel ve Samson Tearin the Lion’s Mouth’tur.Bernardine kilisesine çok yakın bir yer bakılabilir.
Dominican Katedrali‘ne gidiyoruz, o da hemen yanda. Lviv’in en büyük katedrali burası. (Church Of Holy Communion). Ukraynanın ilk katoliklerinden Dominiklilere ait kilise, barok tarzda inşa edilmiş. Katedralin kuruluş tarihi 12.yy yarısı ila 13.yy’a dayanıyor. Kilise bir kaç kez yangın geçirip yeniden inşa edilmiş. 13.yy’ın başlarında kurulan bu kilise daha sonra yanıyor ve 1300’lü yılların sonlarında tekrardan sıfırdan inşa ediliyor. Kaderine karşı koyamayıp 1700’lü yıllarda tekrar yangına yenik düştükten sonra, mühendis ve mimar olan Jan de Witte’nın mimari planına göre 1749 yılında yeniden inşa ediliyor, yapımı tam 10 yıl sürüyor. İlk yapıldığı zamanlarda Roman Katolik Kilisesi olarak hizmet veren bu kilise şimdilerde Yunan Katolik Kilisesi olarak varlığını sürdürüyor.
Adres: Museina Meydanı, giriş ücretsiz. Tepesinde ‘“Soli Deo Honor Et Gloiıa” yazıyor. Cümlenin anlamı ise — “Sadece Allah’a şan ve şeref”.
Lviv’in en meşhur caddelerinden birinden Virmenska Caddesinden yürüyoruz. Eskiden en çok Ermeni burada yaşadığından dolayı adı Ermeni Caddesi. Lviv araştırmalarınızda muhtemelen adını en çok duyacağınız yerlerden biri.
Dzyga Sanat Galerisi : 1997 yılında Lviv öğrencisi Brotherhood ve şehir sanatçıları tarafından kurulmuş modern sanat müzesidir. Virmenska sokağının sonunda yer alan sanat evine giriş ücretsizdir
Buradan Gasova Lampa‘ya gidiyoruz. Gazyağı konsepti olan bu cafe çok sevimli. Gazyağıyla çalışan lambaların mucidinin anısına açılan restoranda bir sürü gaz lambası göreceksiniz. Gaz lambasının mucidine adanan Gasova Lampa’nın konsepti her şeyin gaz lambası şeklinde olması. Burası hem bar hem de cafe.
Ama kahve yerine gaz lambası ve tüpler içerisinde servis edilen kokteylleri denenmeli.Masalarda deney tüplerinde gelen renkli içecekleri görünce şaşırıyoruz. Bizim karnımız çok aç olunca önce yemek yemeye karar veriyoruz. Çorba, ve tavuklu sandviç alıyoruz. Hesap ise bomba görünümlü bir kutuda geliyor ve üstünde yakılan maytap ile sanki her an patlayacakmış gibi duruyor. Uzun süre kalıp iyice dinlenip birşeyler içip kendimize gelince birazda ısınmış oluyoruz.
Buradan Ermeni Katedrali‘ne (Armanian Cathedral) gidiyoruz. Ermeniler bu bölgeye 14. yy da yerleşmiş ve bir kilise inşa etmişler. Kilise yangınlarda zarar gördükten sonra 19. yy da yeniden restore edilmiş. Eski Rus, Gotik ve Ermeni mimarisinin örneklerini taşıyan bu güzel kilisenin kapıları biz gittiğimizde kapalı olduğundan içeri giremiyoruz.
Buradan Lviv’de en sevdiğimiz yere geliyoruz Handmade Chocalete. Lviv seyahatlerin olmazsa olmazı inanılmaz güzel çikolatalarıyla bizim aklımızı başımızdan alan Lviv’e sırf bu nedenle yeniden gelme isteği uyandıran yer. Ne yapın edin çok çikolata alın, yoksa eve gelince keşke daha çok alsaydık ya diye hayıflanırsınız. En güzelleri de büyük bloglardan isteğe göre parça kesilen bütün fındık ile kaplanmış olan çikolata. O nasıl lezzetli birşeydi öyle. Biz karışık çeşitlerden ikişer tane alıyoruz sonra o büyük parçalardan bir iki tane alıp tarttırıyoruz. Eve gelip Türk kahvemizin yanında yediğimizde bütün fındıklı olandan kilolarca alma isteği uyanıyor içimizde. Bu mevzu önemli, alın çikolata zaten ucuz 🙂 Gidenlerden isteme imkanım olsa sipariş verebilirim o derece 🙂
Bu cafenin en güzel yanı 2. ve 3. katların satışa ayrılmış olmasına rağmen en üst katta güzel manzarası bulunan cafe bölümü var. Orada da fındıklı sıcak çikolata içiyoruz. Ağzımızı burnumuzu çikolataya buluyoruz. Sıcak çikolatanın tadı enfes. Mutlaka cafesine çıkın, zaten kışın gittiyseniz inanılmaz iyi gelecek, bir enerji patlaması yaşatacak size. İnsanın içini dışını ısıtan harika bir yer.
Lviv’in efsane Cafelerini gezmeye devam ediyoruz. Sırada yine çok popüler adını çoktan duyduğunuzu düşündüğüm Lviv Coffee Manufacture var. Hotin Savaşı sırasında esir düşmüş Ukraynalı bir asker, Osmanlı askerlerinden kahve yapımını öğrenmesiyle kendine burada bir dükkan açıp kahve yapıp satmaya başlar ve şehre bu kültür hakim olur. İlk katında kahvenin yapılışını görebildiğiniz bir atölye var. Hemen arkasında hediyelik eşya ve kahve satılan bölüm bulunuyor. Burada çok güzel kahve fincanları var. Ben Türk kahvesini de çok sevdiğimden evde ufak çaplı bir fincan koleksiyonum var. Buradan da kendimize çeşitli fincanlar alıyoruz. Boyutları Türk kahvesi için biraz büyük olasa da ben o amaçla kullanıyorum. Siz isterseniz sadece espresso için kullanabilirsiniz. Bana göre espresso fincanlarıyla Türk kahvesi de içilir 🙂 Burada kahve çeşitleri de satılıyor, satın almadan önce size özelliklerini anlatıyorlar, bir paket alıyoruz, filtre kahve makinemizde denemek için. Ben filtre kahve insanı değilim ama eşim beğendiğini söylüyor.
Buranın asıl olayı yeraltındaki mahzen katına inmek. İşte şov asıl burada yapılıyor. Mutlaka cafe olarak mahzene inin. Girdiğinizde kafanızı çarpmamanız için size bir baret veriyorlar. Çok karanlık ve dar koridorlardan bir maden ocağına iniyormuş hissi yaşıyorsunuz. Duvarlara kahve çekirdekleri yapıştırmışlar, kömür ocaklarında kullanılan el arabalarını kahve ile doldurmuş yanına kazma kürek koymuşlar sanki kahve maden ocağından çıkarılıyormuş havasını yaratmışlar. Bir masaya oturduğunuzda garson gelip size ne istediğinizi soruyor. Burada asıl olay bu Fire show istermisiniz dediklerinde hemen isteyin. Gelen kahvenin üstündeki şekeri size alev makinesiyle yapıp ortalığı alevlendiriyorlar, baya masanızın üstüne birşeyler döküp masayı alevler içinde bırakıyorlar. Öncesinde masadan herşeyinizi kaldırmayı unutmayın. Köpüklü üstü karamelize olmuş güzel bir kahve içiyorsunuz. Yapılan şov ise çok eğlenceli oluyor. Üst katınca ise ayrı bir cafesi var burada akşamları canlı müzikler yapılıyormuş. Bütün bina her katta farklı bir amaca hizmet etmek için tasarlanmış çok güzel bir yer.
St.Peter and Paul Church of the Jesuit Order‘a geliyoruz. Burası da çok güzel bir kilise. Lviv şehrinin en büyük kiliselerinden biri , 1610-1630 yılları arasında barok mimari ile yapılmış. 41 mt uzunluğa, 26 mt yüksekliğe ve 22,5 mt genişliğe sahip kiliseye 5.000 kişi sığabiliyor. Daha çok alışkın olmadığımız koyu renkler kullanılan bu kilise farklılığı ile beni etkiliyor.
Dışarı çıktığımızda hava karamış oluyor ve karlarla kaplı, Paristekilere benzeyen sokak lambalarını yakmış haliyle tam bir masal içinde yaşıyormuşçasına hayaller kurduruyor size Lviv.
House of legend (Efsaneler Evi) gidiyoruz. Buraya aslında gündüz gelmek ve terasında fotoğraf çekilmeyi hayal ediyorken akşama kalıyoruz. Bence gündüz gelin terastan fotoğraf için çok güzel bir açısı var. Burası da bütün bir binanın her katınca farklı konseptleri olan bir cafe. En alt girişte hediyelik eşyalar satan ufak bir bölümü var. Yukarıdaki katlarda ise cüceler hizmet veriyor. Buda size gerçekten çok farklı hissettiriyor. Dışarıdan baktığınızda bir ejderha maketi binaya eklenmiş. Üst katlarda oda oda ayrılmış konseptler içinde kaybolurken terasa ve çatıya çıkmayı ihmal etmeyin.
Manzarası dışında burada iki tane baca göreceksiniz bu bacalardan birine çıkıp diğerindeki şapkalı adam helinin şapkasına attığınız parayı isabet ettirirseniz dilekleriniz gerçek oluyormuş. Birde çatısında uçan araba dedikleri kanatlı bir araba var. Çok tatlı gerçekten, herkes buraya çıkıp sırayla fotoğraf çektiriyor. Kesinlikle kaçırmamanız gereken bir Lviv geleneği.
Akşam olunca müzik dinleyebileceğiniz bir yere gitmek isterseniz farklı bir deneyim için Jazz Müzik yapan bir yer öneriyorum. Libraria Speakeasy Jazz Bar. Yemek sonrası, bir kokteyl keyfine gelip mis gibi bir repertuvar dinleyebilirsiniz.
Buraya gelmek için Ermeni Katedrali’nin de olduğu Ermeni Sokağı’na gelin, Mon Pius’u geçip aradaki yola girin, hemen sağınızda kalacak kapıdan içeri girin. Mekan sağınızda kalıyor, içeride yaşlı bir amca oturuyor. Bulunması zor olabilir çünkü mekruh bir binaya benziyor girişi. Üst kata çıkınca Bara ulaşabiliyorsunuz.
Biz burada yemek var diye düşünüp geldik ve garsondan menü istedik İngilizce konusunda zorlandık ne istediğimizi anlatamadık. Gidip sürekli birilerine sorup geri döndü. Gelen yemek ise çok kötüydü. Gelen etler kesinlikle çiğnenmiyordu o kadar kötüydü ki yiyemedik bırakmak zorunda kaldık. Garson yemekleri nasıl buldunuz diye sorunca da dürüştçe söyledik. Yemek yemenizi önermiyorum bu konuda başarlı değiller ama farklı içecekler var onları deneyerek müzik dinleyebilirsiniz. Adres: Lesi Ukrainky St, 14
Buradan çıkıp Lviv de konsept olarak çok beğendiğim tam İnstagram’lık kareler çekilebileceğiniz bir cafeye geliyoruz. Cabinet Cafe. Burada güzel tatlılar denedik atmosferi çok hoş bir ortam her yeri fotoğraf çekilmek için dekore edilmişe benziyor. İg’de aratın ne demek istediğimi anlayacaksınız. Listeye kaydedin derim. Kitap cafe formatınca, ortama çok hoş avizeler ile renk katılmış güzel bir yer. Buraya da gündüz gelin derim ışık açısından daha güzel fotoğraflar çekilebilirsiniz. Burada Pazar gecemizi sonlandırıyoruz ve sonrasında yeniden otelimize dönüyoruz.
4. Gün
Lviv’de son günümüz sabah kahvaltısı için Cukor’a geldik. En popüler kahvaltısı İnsta breakfast diğerleri; Continental breakfast, Avocado toast, Berry pancake ve English breakfast… İkinci kez kahve içmek istersen extra ücret ödemiyorsun. Biz kahvaltılarını beğendik. Ortamda bolca Türk var kendimizi Türkiye’de gibi hissediyoruz.
Cukor’dan çıkınca da yine Rynok Meydanına doğru yürüyerek Lviv Galician Cheese Cake and Strudel Bakery’e geldik. Burada da tatlı yemeyi düşünüyoruz Strudeli ile ünlü bir yer. İçerisi bolca hamur işi ile dolu çok tatlı bir yer. Farklı tatlı ve börekler için listenize kaydetmeyi unutmayın. Dekorasyonu da çok hoş. Adres: RynokMeydanı No:14
Biz buradada tatlımızı yedikten sonra Cafe Manufacture’a dönüp oradan yine hediyelik eşyalar alıyoruz, son alışverişlerimizi de yapıp buradan otelimize dönüyoruz.
Lviv’de Yeme İçme
Bizim deneyimlediklerimizden farklı olarak önerilecek mekanlar;
Lvivde ucuz Çikolatalar bulmak için Roshen çikolatacısına uğrayabilirsiniz. Çikolataların A101 i de deniyor. Ben almadım ama uygun olduğu söyleniyor.
Urban Coffee: Lviv’de gezerken büfe tipiyle karşınıza çıkabilecek bir kahveci. Milkshake ve frappucino’dan bozma, kalori bombası olduğu her halinden belli olan kahve çeşitleri var. Adres: Sichovykh Striltsiv Street, 17
Churrasco Grill & Wine Lviv’in en meşhur restoranlarından biri ile devam edelim. Tamamen et üzerine kurulu restoranlardan biri de Churrasco Grill & Wine. Churrasco, beer ve wine olmak üzere iki farklı konsepte ve dükkana sahip. Churrasco Grill&Beer‘da fix bir ücret ödüyor ve doyana kadar et yiyorsunuz. Wine olan restoranda ise gram olarak et alıyorsunuz.
Kawiarnia Apteka Mikolascha cafe: Burayı Gamze Biran’ın vlogunda görmüştüm o methetmişti ama ben gidemedim.
Pialnya Beer & Gorilka: Lvivli üniversitelilerin geceye başlama noktası işte burası! İçerisi küçücük ve iki kat. Zaten kalabalık dışarıya taşıyor. Lviv’in en lokal barı diyebilirim burası için. Shotlar tamamen Lviv’e özel ve ev yapımı. Fiyatları ise inanılmaz ucuz. Adres: Rynok meydanı numara 31
Blackwood: Lviv yeme içme konusundaki başarılı mekanlar arasında Blackwood geliyor. Lviv’de nerede ne yenir sorusunun cevabı hamburger olduğunda, adres hem hamburgerleri hem de kahveleri şahane olan Blackwood oluyor.
Under The Golden Rose: Lvivde menülerinde fiyat yazmayan gelen adisyonunda çok yüksek olduğu ve üstüne pazarlık yapmanız gereken bir konsepti olan mekan. Konu pazarlık olunca hiç iyi olmadığımdan ben deneyimlemedim ama deneyenler güzel olduğunu söylüyor. Adres: Staroyevreyska caddesi numara 37
The Most Expensive Galician Restoran: Beyin yakan konseptlerden bir diğeri de kapıdaki amcayı oranın restoran olduğuna ikna etmeniz gereken bu restoran. Kapının tokmağını vuruyorsunuz, size kapıyı açan ve üzerinde robdöşambr bulunan bir amca burasının evi olduğunu ve restoran bulunmadığını söylüyor. Siz, hayır kardeşim burada restoran var ben biliyorum derseniz sizi içeri alıyor. İlk olarak onun odasından geçip dumura uğradıktan sonra hemen yan tarafta lüks bir mekana giriyorsunuz.
Da Vinci: Lviv’de iyi İtalyan yemekleri yapan bir yer Da Vinci Restoran. Da Vinci Restoran’ın yeri Opera Binası’nın hemen karşısında.
Baczewski: Kahvaltısında hiç birşey yokmuş, çok kötüymüş sıra beklemeniz gerekiyormuş.Bahçe dekoru güzelmiş. Bu restoran hakkında aldığım notlar böyle ama her Lviv’e giden mutlaka uğruyor. Burası hem akşam yemekleri hem de kahvaltıları ile Lviv’in en meşhur restoranlarından biri. Akşam yemeği için yer ayırtmak şart ve mutlaka bahçe kat demelisiniz. Şayet bunu belirtmezseniz sizi alt kata verebiliyorlar. Kahvaltı ise yalnızca bahçe katında oluyor ve rezervasyon kabul edilmiyor. Gelip sıraya giriyorsunuz ve yer açıldıkça görevli sizi çağırıyor.Kahvaltı ücreti 110 grivni
Pid Zolotoju Rozoju : Burada Sabet isimli pataesli bir yemek ve yanında şarap veya yerli votka tavsiye edilen bir mekan.
Champanria: Lviv restoranları içerisinde hem kahvaltı hem öğle yemeği için gidilebilecek iyi yerlerden biri de haçapuri, hot dog ve şampanya üçlüsü ile konseptine kavuşmuş Champanria Х&Х. Lviv’deki çoğu yerin aksine burada votka yok. Sadece şampanya ve köpüklü şarap var. Bu konuda oldukça geniş bir menüye sahip.
Atlas: Kahvaltı, öğle yemeği, turistik mekan. Biz içeri girdik ama sonra kalkıp başka yere geçtik. Bana sadece tipinin güzelliği için gidiliyor hissi verse de her daim kalabalıktır. Oturup yemek yemedim ama binanın ve restoranın dekorasyonu için bir görmek lazım. Rynok Meydanında görürsünüz.
Strudel Haus : Yine Lvive giden çoğu kişinin uğradığı Strudel deneyebileceğiniz bir mekan. Ben kendi yaptığımı tercih ederim.
Glory Cafe: Sahibi Türk…Türk kahvaltısı, çay bulunuyor, önünden geçtik ama içeri girmedik illede Türk Kahvaltısı derseniz gidip deneyebilirsiniz.
Kumpel restoranı şehrin en lüks ve en güzel restoranlarından. Yine önünden geçtik ama girmedik başka yerde yemek yedik. Çok popüler bir yer deneyebilirsiniz.
Victoria Tea House: Çay sevenler buraya uğrayıp yerel çayları ve pastaları deneyebilir. Rynok meydanındaki böğürtlenli pastaları ve ilginç çayları ile Victoria Tea House gidebilirsiniz.
Lviv için başka gidilebilecek mekanlarda olacaktır biz gezimize hepsini sığdıramadığımız için not aldığım yerlerden kendi görmek istediklerimizi seçip oralara gittik. Aşırı soğuk hava yüzünden uzak noktalardaki bir çok yere gidemedik. Belki sıcak havalarda gelince hepsi daha rahat gezilebilinirdi. Lviv hakkında önerileriniz varsa yorum olarak bırakabilirsiniz. Biz Lviv gezimizde çok eğlendik, çok üşüdük ama şehri de çok beğendik. İyiki gitmişiz dedik. Son gün otelimize döndükten sonra uçağımıza binmek için yeniden geldiğimiz gibi 9 nolu troleybüslere binerek havaalanına ulaştık. Harika kareler çektiğimiz ilk kez kışın tatile gittiğimiz bir gezi oldu. Farklı bir deneyimdi bizim için. Ukrayna’nın diğer şehirlerinde farklı zamanlarda gitmeyi düşünüyoruz. Umarım benim deneyimlerim ve aldığım notlar sizinde işinize yarar. Gidecek olanlara da şimdiden bol eğlenceler.
Related Posts
About gezente
Gezente; Sitede ki gezi yazıları ve fotoğraflarının sahibi, aynı zamanda gezmeyi ve fotoğraf çekmeyi bir tutku derecesinde seven biri. Profosyonel düğün ve doğum fotoğrafçısı olarak çalışıyor. Evli ve Mishka isimli dünya tatlısı bir kedi sahibi. Hem çok okur hem çok yazar bir kişilik olması dışında farklı ülkeler ve şehirlerde kendi ruhundan bir parça bulabildiğine inanmakta. İnsanlarla sohbet etmeyi ve gittiği her yerin hikayelerini dinlemeyi de seviyor. Bunda hayalperest olmasının da bir payı olduğunu düşünüyor. Hiç bir şehir hikayesiz yaşanmaz ise her şehir de bir hikaye yaşamayı ve yaşanmışlıkları anlatmayı da istiyor. Hayali ise adam olacak çocuk programını izlediği yıllarda hayranı olduğu Barış Manço gibi dünyayı dolaşmak. Kim bilir belki de bu hayal gerçek olur.