- Üsküp’te Bir Doğa Harikası; Matka Kanyonu ve Milenyum Haçı
- Ucuza Seyahat- 1 Günde Üsküp Nasıl Gezilir? Üsküp Gezi Rehberi
- Parma-İtalya Gezilecek Yerler-Alışveriş Rehberi
- Bologna-İtalya Gezilecek Yerler- Nerede Ne yenir?
- Basel Gezilecek Yerler -İsviçre Noel Pazarları
- Strazburg Gezi Rehberi – Gezilecek Yerler
- Heidelberg Gezi Rehberi – Almanya’nın Romantik Şehri
- Stuttgart Gezi Rehberi
- Avrupanın En İyi Noel Pazarları ; Eugisheim-Fransa
- Avrupanın En İyi Noel Pazarları; Colmar-Fransa
Viyana Doğa Tarihi Müzesi – Naturhistorisches Museum
Viyana‘da en çok görmek istediğim yer kuşkusuz Doğa Tarihi Müzesi. Viyana’ya gelmeyi daha planlamamışken bile buraya gelmeyi çok istiyordum. Müzeyi çarşamba günleri saat 09:00 dan 21:00’e kadar diğer günler ise sabah 09:00 ile 18:30 saatleri arasında ziyaret edebiliyorsunuz.
Doğa Tarihi Müzesi‘ne U Bahn 2, tramvay D, J,1 ile ulaşabiliyorsunuz. Doğa Tarihi Müzesi, Güzel Snatlar Müzesi, Etnoloji Müzesi, Museum Quarter hepsi yanyana yapılmış büyük bir komleks aslında. Buraya geldiğinizde bir çok önemli müzeyi bir arada kolaylıkla ziyaret edebiliyorsunuz. Öncelikle müzenin bahçesine geliyoruz.
Müzeye girmeden önce bahçede bu ilginç kostüm giymiş müzisyenlerle karşılaşıyoruz. Oldukça ilgi çeken müzisyenler para verdiğinizde de kişnemekten geri kalmıyorlardı 🙂
Müzede son derece değerli göktaşı koleksiyonunun yanı sıra böceklerden dinazorlara kadar pek çok ilgi çekici sergi bulunuyor. Müzede sergilenen eserlerin bir çoğu Maria Teressa’nın kocası François de Lorraine’nin koleksiyonlarınan oluşuyor. Müzeye giriş 14 euro. Müzenin inşaası 19. yy a dayanıyor. Müze 8700 metrekarelik dev bir alana inşaa ediliyor. Müzede yaklaşık 30 milyon obje sergileniyor. İnanılmaz bir rakam öyle değil mi? Müzeye girişte bizi çok güzel bir giriş holü karşılıyor.
Viyana Doğa Tarihi Müzesi’nde ilk önce bizi çok geniş bir mineral koleksiyonu karşılıyor. Sonraki kısımda dünyada bulunmuş ilginç meteor parçaları bulunuyor, sonrasında ise fosiller… Daha sonra dinozorlara ayrılmış kısım karşımıza çıkıyor burada gerçek boyutlarında dinazor replikalarını görebiliyorsunuz. Devam edince nesli tükenme tehlikesinde olan türlere ayrılmış bir bölüm ile karşılaşıyoruz. Beni etkileyen yerlerden biri de İnsanın evrimini açıklayan salon oluyor. En üst katta ise yüzlerce türden hayvanın doldurularak sergilendiği zooloji bölümü bulunuyor.
İlk önce göktaşı koleksiyonu ve doğal taşlardan oluşan koleksiyonları ziyaret ediyoruz. İçeriye girdiğimiz anda büyüleniyoruz. O kadar değişik taşlar ve göktaşları görüyoruz ki hepsine detaylı bakmaya kalksak müzede günler geçirmemiz gerekecek ama yine de çok beğendiklerimizi detaylıca inceliyoruz.
Maria Teressa’nın mücevherlerinden oluşan buketti nefes kesici görünüyor.
Meteror taşlarının olduğu bölüme geliyoruz. Burası da oldukça kapsamlı meteor taşlarının serfilendiği bölüm bazıları Mars’tan geliyor. İçerisindeki gazları incelediklerinde Marstaki ortam ile birebir uyuştuğundan bu taşların oradan geldiğini söylemek mümkün olabiliyor. Mars’tan gelmiş olması benim oldukça ilgimi çekiyor.
Meteor bölümünden sonra fosiller ve en sevdiğim kısım olan Dinazorlar dönemine geliyoruz.
Doğa Tarihi Müzesinde Dinazor Kemiklerinin replikaları şüphesiz ki en çok ilgimi çeken şey oluyor ama bunların dışında en ilginç olan 1908 yılında Wachau vadisinde bulunan bir dinozor iskeleti . Bu dinozor iskeleti 25.000 yaşında ve gerçekten görmeye değer.
Müzede çok ilgi çeken bölümlerden biri de insanın evrimini ve gelişimini anlatan bölüm. Burada en ilkel çağlarda insanlığın nasıl yaşadığı balmumu heykellerle çok güzel aktarılıyor.
Oldukça gerçekçi görünen balmumu heykellerinin arasında kendimizi o çağlarda yaşıyor gibi hissediyoruz. Çok küçük yaşlarda başlayan tarih merakım Dinazorlara ve eski insanların yaşaşıyışına dair beni özel araştırmalar yapmaya itiyor hep. Bundan olsa gerek ilgimi çeken tüm yazıları üşenmeden okuyor bu tür dergileri takip etmeye çalıyorum. Dinazor kemikleri dinazorların gerçek boyutları gibi devasa boyuttaki canlılar, evrenin içindeki ufacık yerimize ne çok büyük anlamlar yüklediğimizi düşündürüyor bana. Ortalama insan yaşını düşündüğümde ise binlerce yıldır var olan insan ırkının içinde kendimizi çok önemli hissetme güdümüze gülüyorum. Aslındaq oldukça sıradan ve geride büyük ihtimalle hiç bir iz bırakmadan gidecek yaşamlar sürüyor ama kendimizi evrenin efendisi sanıyoruz.
Bu bölümde gezerken türlü türlü düşüncelre dalıp kendimi ve varoluş amacımı sorguluyorum.
Nesli tükenmiş ya da tükenmekte olan doldurulmuş hayvanlar bülümüne geliyoruz. Burada binlerce hayvan bulunuyor. O kadar çeşitli hayvan örnekleri görüyoruz ki bunların byük bir çoğunluğuna doğada rast gelmiş olmamız mümkün değil. Kiminin nesli tükendiğinden kimisinin de doğal yaşama alanı çok kısıtlı olduğundan karşılaşmadan haklarında hiç bir bilgimiz olmadan yaşıyoruz.
Müzede çok ilginç hayvanlar görüyoruz bir çoğu da televizyonda gördüğümüz ama gerçekte doğal yaşam alanı topraklarımızda olmayan türler. Bu havyanlar türleri camlı bölmelerin içinde doğal ortamlarındaki dekorlarla sunuluyor. Bu da insanda gerçeklik duygusunu arttırıyor. Sanki camlı bölme ardında cansız değilller de her an size saldıracak gibi vahşi ce gözlerinizin içine bakıyorlar gibi görünüyor.
Müzede çok fazla fotoğraf çekiyorum ama hepsini tek bir yazıda blogta paylaşmam mümkün olmadığından bir kaç fotoğraf ekliyorum şimdilik.
Doğa Tarihi Müzesi şüphesiz ki Viyana da en çok ilgimi çeken yerlerden biri oluyor. Normal müzelerden farklı olarak içinde çocukları da büyükleride çok etkileyebilecek şeyler serrgilendiğinden çocuklu bir Viyana gezisi için de bence ideal bir yer. Biz tüm gezi boyunca müzeden çok etkileniyoruz. Viyana’ya geldiğinizde vaktiniz olmasa bile belki başka yerlerden vakip yaratıp buraya zaman ayırmanızı tavsiye ediyorum. Mutlaka sizin de ilginizi çekecek bir bölüm bulacaksınız. Müze gezimizi sona erdirip Parlemento binasını görmek üzere buradan ayrılıyoruz. Herkese mutlu haftalar…
Related Posts
About gezente
Gezente; Sitede ki gezi yazıları ve fotoğraflarının sahibi, aynı zamanda gezmeyi ve fotoğraf çekmeyi bir tutku derecesinde seven biri. Profosyonel düğün ve doğum fotoğrafçısı olarak çalışıyor. Evli ve Mishka isimli dünya tatlısı bir kedi sahibi. Hem çok okur hem çok yazar bir kişilik olması dışında farklı ülkeler ve şehirlerde kendi ruhundan bir parça bulabildiğine inanmakta. İnsanlarla sohbet etmeyi ve gittiği her yerin hikayelerini dinlemeyi de seviyor. Bunda hayalperest olmasının da bir payı olduğunu düşünüyor. Hiç bir şehir hikayesiz yaşanmaz ise her şehir de bir hikaye yaşamayı ve yaşanmışlıkları anlatmayı da istiyor. Hayali ise adam olacak çocuk programını izlediği yıllarda hayranı olduğu Barış Manço gibi dünyayı dolaşmak. Kim bilir belki de bu hayal gerçek olur.