- Üsküp’te Bir Doğa Harikası; Matka Kanyonu ve Milenyum Haçı
- Ucuza Seyahat- 1 Günde Üsküp Nasıl Gezilir? Üsküp Gezi Rehberi
- Parma-İtalya Gezilecek Yerler-Alışveriş Rehberi
- Bologna-İtalya Gezilecek Yerler- Nerede Ne yenir?
- Basel Gezilecek Yerler -İsviçre Noel Pazarları
- Strazburg Gezi Rehberi – Gezilecek Yerler
- Heidelberg Gezi Rehberi – Almanya’nın Romantik Şehri
- Stuttgart Gezi Rehberi
- Avrupanın En İyi Noel Pazarları ; Eugisheim-Fransa
- Avrupanın En İyi Noel Pazarları; Colmar-Fransa
Stephansdom Katedrali / Viyana…
Sabah Prag’tan tren ile Viyana’ya geçiyoruz. Tren yolculuğumuz 4 saat 10 dakika sürüyor. Sabah 06:42 de hareket eden tren ile 10:50’de Viyana Tren garı Westbahnhof‘a varıyoruz. Bavullarımızı da alıp aslında istasyona yakın olan otelimize geçmek için metroya ilerliyoruz. Otelimiz 500 m yakınlıkta olmasına rağmen bavullarla yürümek yerine U6 hattına geçip metroya biniyor 1 durak sonra Gumpendorfer straße durağında iniyoruz. Otelimiz Raimund Theather’ın karşısında olan Hotel Das President (Otel 2016 da yenilenerek Mercure Hotel Raphael adını alıyor ). Aslında metro durağına çok yakın olsa da yolda sorduğumuz insanlar bizi yanlış yönlendirince farklı bir yöne doğru bir süre yürüyoruz, sonrasında geri dönüp Raimond Theather‘ı görüyoruz otelimizde tiyatronun karşısında olduğundan hemen buluyoruz. İçeri girdiğimizde resepsiyon saat 11 olduğu için check in yapamayacağımızı saat 15:00’ten sonra gelmemizi söylüyor. Biz de şehri gezmek istediğimizden bavulları bırakacak bir yer göstermelerini istiyoruz. Restoranın içinde küçücük bir bavul koyma yeri var ama kapısı kilitlenmiyor, görevlilere sorunca sorun olmayacağını restoranın akşama kadar kapalı olduğunu söylüyorlar. Biz otel rezervasyonumuzu da aylar öncesinden yaptığımızdan 2 kişi 2 gece için 98 euro ödeyeceğiz. Viyana’da oteller genel olarak çok pahalı o nedenle kalacağınız oteli iyi seçmenizi tavsiye ederim. Son ana bırakılan tüm rezervasyonlar daha pahalı olacaktır. Check in işlemini akşam otele döndüğümüzde yapacağımızı söyleyerek otelden ayrılıyoruz.
Hemen kendimizi yeniden metro durağına atıyoruz. İlk görmek istediğimiz yer Viyana’nın en ünlü katedrali olan Aziz Stephan Katedrali (Stephansdom) oluyor. Buraya gelmek için U6 hattına binip 1 durak sonra inerek U3 hattına geçiyor ve Stephansplatz durağında iniyoruz. Bu katedrale ister U3 hattına, isterseniz de U1 hattına binerek aynı durakta inerek ulaşabiliyorsunuz. Viyana’nın merkezi diyebiliriz burası için. Metro’nun merdivenlerinden çıkar çıkmaz karşımızda devasa kulesi ile Stephansdom Katedrali duruyor. Etrafta çok fazla rehber ve opera bileti satmaya çalışan uyanık var, bunlara dikkat etmenizi öneriyorum. Viyana’da çok fazla Türk yaşadığından bizimde yanımıza bir Türk yaklaşıyor ve opera bileti isteyip istemediğimizi soruyor. Bu kişilerin sattığı opera biletleri Opera Binasında ki devlet operası değil çok küçük yerlerde yapılan opera gösterileri oluyor. Daha önce satın alıp giden ve memnun kalmayan arkadaşlarımızın da önerisi ile biz kabul etmiyoruz ama ısrarcı olabiliyorlar.
Olanca haşmeti ile devasa kulesi ile Stephansdom Katedrali karşımızda duruyor. Bazı yerlerinde hala tadilatların devam ettiğini görsekte inanılmaz büyük ve güzel bir katedral burası. Katedrale giriş ücretsiz ama kuleye çıkmak ücretli (2 kişi 11 euro). Katedrali hafta içi 06:00-22:00 arası Pazar günü ise 07:00- 22:00 arası ziyaret edebilirsiniz.
Katedralin yüksekliği, üzerindeki Osmanlı’yı gözetleyen gözetleme kulesi ile birlikte 137 metre . Kuzeydoğu’da Çek Cumhuriyeti‘ne, güneybatı’da ise Semmering Alplerine kadar uzanan muhteşem manzarası ile oldukça davetkar. Romanesk batı cehpesi, Gotik Kulesi ve Barok altarıyla üç ayrı mimari tarzın sadeliğini, asaletini ve coşkusunu muhteşem bir bütünlük içinde birleştiriyor Stephansdom Katedrali.
Büyük ana kapısı Riesentor (Dev Geçidi) adını 13. yy inşa edilirken burada bulunan büyük kemikten alıyor. Önceleri Nuh tufanında boğulan bir devin kemiği sanılsa da sonradan bir Mamut’a ait kaval kemiği olduğu ortaya çıkıncaya kadar bu kemik kapı girişinde asılı duruyor, daha sonra ise kaldırılıyor.
Bu heykel bir Aziz’in ayakları altında ezilen Osmanlı askerine ait. Yüzyıllarca Osmanlı akıncılarından korkan bunun için kuleye bir nöbetçi memur tayin eden Viyana’lılar Osmanllı askerini ezen bir Aziz heykeli tasvirinden geri kalmamışlar.
Biraz etrafında dolaşıp fotoğraf çektikten sonra içeriye giriyoruz. Oldukça karanlık olmasına rağmen Katedralin büyüklüğü bizi çok etkiliyor.Katedrale girer gitmez büyüleniyoruz. İçerisi oldukça büyük ve her yandan yükselen muhteşem sütunlar adeta başımızı döndürüyor.
İçeride ana koridorda Üstad Anton Pilgram’ın Gotik vaaz kürsüsü dikkatimizi çekiyor. Heykeltraş sarmal merdivenlerin başına Kilise babaları Augustinus, Gregorius, Hieronymus ve Ambrosius’un figürlerini yerleştirmiş ve merdivenin altına pencereden bakar gibi görünen kendi heykelini koymuş.
Her kilisede olduğu gibi burada da mum dikip dilek dileyebileceğiniz bir alan var. Yoğun bir mum kokusu etrafı sarsa da mumlar ortama mistik bir hava da katıyor.
Katedralin her köşesinden ayrı bir detay çıkıyor. İçerisi çok karanlık olduğundan fotoğraf çekmek zor olsa da bir kaç detay almayı başarıyoruz.
Katedralin büyük vitray camlarından içeriye süzülen ışık daha ruhani bir etki yaratıyor.
Katedralin içini gezdikten sonra kulesine çıkmaya karar veriyoruz. Kulenin yapımı 1147 yılında tamamlanıyor ve 136 metre yüksekliğe sahip. 373 basamakla çıkılan kulede 1956 yılına kadar Osmanlı akıncılarını gözetleyerek haber veren bir de memur bulunuyor. Memurun görevi kulenin üstündeki çanı çalarak halkı Osmanlı akıncılarına karşı uyarmak. 1923 yılından beri Cumhuriyet ile yönetilmemize karşı Viyanalıların korkusu o kadar uzun sürüyor ki yıllar sonrasında buradaki memuru görevinden almaya artık bir Osmanlı tehlikesi kalmadığına karar veriliyor. Bu çan şuan da kulede bulunan çan değil. Osmanlı kuşatması geri çekildikten sonra Osmanlı ordusundan geri kalan top ve metal eşyalar toplatılarak eritilip Pummerin adında bir çan döktürülüyor. 1712 de kuleye yerleştirilen çan II. Dünya savaşı sırasında kulenin yanarak yıkılması sonucu yere düşüp parçalara ayrılıyor. Sankt Florian şehrinde 20 ton ağırlığında, ülkenin en büyük Pummerin çanını yeniden yapmaya karar veriyorlar. 5 Ekim 1957’de çan şuanki yerine yerleştiriliyor ve halka açılıyor.
Katedralin kulesine çıkınca Viyana manzarası karşısında büyüleniyoruz.
Meydanda sırasını bekleyen faytonlar müşterileri bindikçe sırayla hareket edip size bir tur attırıyorlar.
Kulenin çatı detayları bile harika değil mi ?
Şehre yukarıdan bakmak her seferinde bambaşka bir deneyim oluyor bizim için.
Kuleden harika bir Viyana manzarası izleyip aşağı iniyoruz.
Dışarıda sırasını bekleyen faytonlarla karşılaşıyoruz yeniden. Faytondaki atlar bizim adalarda gördüğümüz atlardan daha bakımlı görünüyor olsa da bu turların atlara bir eziyet olduğunu düşündüğümüzden hiç bir yer de faytona binmiyoruz.
Stephansdom Katedrali tüm heybetiyle bizi uğurluyor.
Katedrali ziyaret ettikten sonra Karntner Stabe‘ ye doğru yürüyoruz. Viyana’nın en ünlü caddesinde dolaşacağız bir sonraki yazıda. Herkese mutlu haftalar..
About gezente
Gezente; Sitede ki gezi yazıları ve fotoğraflarının sahibi, aynı zamanda gezmeyi ve fotoğraf çekmeyi bir tutku derecesinde seven biri. Profosyonel düğün ve doğum fotoğrafçısı olarak çalışıyor. Evli ve Mishka isimli dünya tatlısı bir kedi sahibi. Hem çok okur hem çok yazar bir kişilik olması dışında farklı ülkeler ve şehirlerde kendi ruhundan bir parça bulabildiğine inanmakta. İnsanlarla sohbet etmeyi ve gittiği her yerin hikayelerini dinlemeyi de seviyor. Bunda hayalperest olmasının da bir payı olduğunu düşünüyor. Hiç bir şehir hikayesiz yaşanmaz ise her şehir de bir hikaye yaşamayı ve yaşanmışlıkları anlatmayı da istiyor. Hayali ise adam olacak çocuk programını izlediği yıllarda hayranı olduğu Barış Manço gibi dünyayı dolaşmak. Kim bilir belki de bu hayal gerçek olur.
3 Comments