- Üsküp’te Bir Doğa Harikası; Matka Kanyonu ve Milenyum Haçı
- Ucuza Seyahat- 1 Günde Üsküp Nasıl Gezilir? Üsküp Gezi Rehberi
- Parma-İtalya Gezilecek Yerler-Alışveriş Rehberi
- Bologna-İtalya Gezilecek Yerler- Nerede Ne yenir?
- Basel Gezilecek Yerler -İsviçre Noel Pazarları
- Strazburg Gezi Rehberi – Gezilecek Yerler
- Heidelberg Gezi Rehberi – Almanya’nın Romantik Şehri
- Stuttgart Gezi Rehberi
- Avrupanın En İyi Noel Pazarları ; Eugisheim-Fransa
- Avrupanın En İyi Noel Pazarları; Colmar-Fransa
Opera Binası-Budapeşte
Budapeşte‘de tren den indikten sonra ilk işimiz bavullarımızı otele bırakmak oluyor. Otelimiz Budapeşte Opera Binasının arkasındaki sokakta olduğundan metro da önce Kırmızı hatta M2 ye binerek Deak Ferenc merkez istasyonda inip oradan M1 sarı hatta binerek Opera durağında ineriz diye düşünüyoruz ama evdeki hesap çarşıya uymuyor tabiki. Müzik festivali dolayısıyla bir çok metro durağı kapatılmış ve biz Deak Ferenc durağında inip elimizde bavullarla ortada kalıyoruz. Orada sorduğumuz bir görevli bize yürüyerek 10-15 dakikada gidebileceğimizi söyleyince içimiz rahatlıyor doğrusu. Metrodan Kırmızı hattan indikten sonra yukarı çıkıyoruz. Budapeştenin en büyük caddelerinden birinde Andrassy caddesinde yürüyoruz. Opera binasını görünce çok mutlu oluyoruz, çok ihtişamlı bir bina. Önce otelimize bavulları bırakıyoruz, burası biraz öğrenci işi bir otel bu oteli ben araştırmadan orada kalan bir tanıdık tavsiyesiyle gittiğimden vardıktan sonra eski bir binada olduğunu görünce keyfim kaçıyor doğrusu. Oteli pek beğenmesemde odası temiz en azından diyerek bavulları bırakıyoruz görevli ücreti şimdi ödememiz gerektiğini söylüyor ve Budapeşte para birimi yerine Euro istiyor. Bizde euro ile işimiz bitti diye düşündüğümüzden Atm’den sadece Budapeşte parası olan Huf çekmiştik. Sabah sabah söylenerek atm aramaya gidiyoruz biz arkadaşımla opera binası önünde beklerken eşlerimiz para çekip otele götürüp yanımıza geliyorlar. Budapeşte’ye ayak bastığımızdan beri tuhaf olaylar peşimizi bırakmıyor.
Keyfimiz yerine gelsin diye hemen dolaşmaya başlıyoruz, ilk durağımız zaten otelin hemen önündeki sokakta olan Budapeşte Opera Binası. Opera Binası inşa edilirken Budapeşte’de başka bir opera binasında yangın çıkıp 300 den fazla kişinin ölümüne yol açınca burası içinde aynı felaketi yaşamamak adına bir çözüm düşünüyorlar ve perdelerini yangın korumalı demir perdelerle değiştiriyorlar. Dünyanın ilk modern hidrolik sahnesine sahip bu mekan ilk olarak 1896’da inşa ediliyor. Bina Neo-Rönesans tarzına sahip olsa da aynı zamanda Barok çizgilere de sahip.
Ana salonda yer alan Nicolas Ybl’ın ellerinden çıkan 3000 kiloluk bronz avize oldukça göz kamaştırı. Oditoryumun yapımında ise 7 kilo altın kullanılmasıyla diğer operalardan çok daha fazla gösterişli. 1261 kişilik kapasitesi ve dünyanın en iyi üçüncü akustiğine sahip oluşuyla farkını ortaya kokuyor bence.
Opera Binasına giriyoruz, binanın girişi bile güzelliğini ve ihtişamını orataya koyuyor. Bütün detaylar o kadar güzelki uzun süre tavanlara bakmaktan kendimizi alamıyoruz.
Opera izlemek istiyorsanız biletler çıktığı gibi tükeniyor perdelerini Haziranda kapatan opera binasında gösteriler dışında içinizi ziyaret etmek isteyenler için günün belirli saatlerinde turlar düzenleniyor. Bu turlara katılarak detaylı bilgi alabilirsiniz. Biz binaya geldiğimizde rehberli turun öğleden sonra düzenleneceğini öğreniyoruz ve maalesef muhteşem sahnesini göremiyoruz. Muhteşemliğini ise fotoğraflarından görebiliyorsunuz.
İnanılmaz detaylara sahip bu operada her gün 15:00-16:00 arasında rehberli turlara katılarak bilgi alabiliyorsunuz. Biletler 600 Huf ile 18.000 huf arasında değişiyor. (1 huf: 0,0128 tl ) ortalama 7 ile 230 tl arası değişen fiyatlara sahip. İçini göremediğimiz için üzülsek de Budapeşte gezimiz yeni başlıyor. Sıradaki durağımız Budapeşte’nin en büyük kilisesi olan Aziz Istvan Bazilikası, bir sonraki yazıda görüşmek üzere…
Related Posts
About gezente
Gezente; Sitede ki gezi yazıları ve fotoğraflarının sahibi, aynı zamanda gezmeyi ve fotoğraf çekmeyi bir tutku derecesinde seven biri. Profosyonel düğün ve doğum fotoğrafçısı olarak çalışıyor. Evli ve Mishka isimli dünya tatlısı bir kedi sahibi. Hem çok okur hem çok yazar bir kişilik olması dışında farklı ülkeler ve şehirlerde kendi ruhundan bir parça bulabildiğine inanmakta. İnsanlarla sohbet etmeyi ve gittiği her yerin hikayelerini dinlemeyi de seviyor. Bunda hayalperest olmasının da bir payı olduğunu düşünüyor. Hiç bir şehir hikayesiz yaşanmaz ise her şehir de bir hikaye yaşamayı ve yaşanmışlıkları anlatmayı da istiyor. Hayali ise adam olacak çocuk programını izlediği yıllarda hayranı olduğu Barış Manço gibi dünyayı dolaşmak. Kim bilir belki de bu hayal gerçek olur.