- Üsküp’te Bir Doğa Harikası; Matka Kanyonu ve Milenyum Haçı
- Ucuza Seyahat- 1 Günde Üsküp Nasıl Gezilir? Üsküp Gezi Rehberi
- Parma-İtalya Gezilecek Yerler-Alışveriş Rehberi
- Bologna-İtalya Gezilecek Yerler- Nerede Ne yenir?
- Basel Gezilecek Yerler -İsviçre Noel Pazarları
- Strazburg Gezi Rehberi – Gezilecek Yerler
- Heidelberg Gezi Rehberi – Almanya’nın Romantik Şehri
- Stuttgart Gezi Rehberi
- Avrupanın En İyi Noel Pazarları ; Eugisheim-Fransa
- Avrupanın En İyi Noel Pazarları; Colmar-Fransa
Vezüv’ün yok ettiği şehir; Pompei…
07:40; Bugün Napoli‘ye gidiyoruz, yine erkenden Termini‘ye gidip biletlerimizi alıyoruz. Şuanda 8. perondan kalkan 9699 nolu hızlı trendeyiz. Günlerin yorgunluğu kendini hissettiriyor, bu sabah burkulan ayağımın da ağrısıyla daha yorgun hissediyorum kendimi. Pompei‘ye doğru yola devam ediyoruz. Yaklaşık 1 saat 15 dakikalık yolculuktan sonra Napoli’ye ulaşıyoruz.
45 euro yine kişi başı ödediğimiz bilet. Napoli’de indikten sonra Pompei’ye gitmek için Circum vesuviana yazan okları takip ediyoruz. Oklar bizi otopark gibi bir yere çıkarıyor yolumuzu kaybettiğimizi düşünürken sağ tarafta metro girişi olduğunu fark ediyoruz.Yürüyen merdivenle alt kata iniyoruz, orada gişeler var önünde de uzun bir kuyruk oluşmuş ve etraf kalabalık. Aynı zamanda bir karmaşa hakim herkes hızlı hızlı gelip geçiyor önümüzden. Kişi başı 2.5 euroya biletlerimizi alıyoruz. Turnikelerden geçerek yine bir alt kata iniyoruz orada büyük bir kalabalık var hani izdiham var desem çokta yanlış olmayacak. Herkes Pompei trenini bekliyor. Tren biletinde dikkatimi çeken ilk şey koltuk numarası yok bu da herkes kafasına göre oturacak anlamına geliyor ki bu kalabalık, trende nasıl oturacak diye düşünüyorum. Elektronik tabelada tren saati gösteriliyor bu panoyu takip etmenizi öneririm çünkü buradan gelip geçen her tren aynı yere gitmiyor.
09:11; Tren saatinde geliyor bir itiş kakış bir izdiham yaşanıyor o an herkes trene binmeye çalışıyor, o hengamede oturacak bir yer mümkün olmuyor maalesef. Tren berbat kokuyor bu tren Pisa treninden de kötü. Tren gürültüyle hareket ediyor tarlaların arasından geçerek yola devam ediyoruz. Metroya binmiş gibi ayakta yolculuk ediyoruz ve kalabalıktan bir yere tutunmak mümkün bile değil. Trenin içinde durakları gösteren bir harita var ama o kadar karışık ki bir şey anlaşılmıyor.
11:45; Pompei’deyiz. Pompei‘nin tarihinden bahsedeyim birazda; M.S. 24 ağustos 79 yılında Vezüv yanardağının patlaması ile çıkan küllerin şehri bir anda sarmasıyla oluşan bir şehir. Zenginliği, sınır tanımaz yaşam tarzı ile her türlü ihtişamın doruğunda olan bir kent düşünün denize doğru kurulmuş mimarisi ile tüccarların limandan çıkıp direk ulaştığı çok renkli hayata sahip bir yer.
İnsanlar gece boyu sokaklarda şarap içip, türlü eğlencelerle günlerini geçiriyorlarmış bu dönemde eşcinsellik ön plana çıkmaya başladığından kentin bir şekilde lanetlendiği de söylenmekte. Çok zengin, çok kültürlü, çok hareketli bir kentmiş o zamanlarda. Önce depremler olmaya başlamış oluşan hasarın karşılanması için Pisa’lı yöneticiler Roma’dan yardım istemişler ama zaten çok zengin olduğu nam salmış bir kent olduklarından kimse önemsememiş, depremler sarsıntılar devam etmiş ama pek dikkate alınmamış nedense, sonunda bir gece aniden Vezüv yanardağı simsiyah dumanlar ve zehirli gazlar saçarak patlamış. Bu zehirli gaz ve sıcaklık patlaması ile insanlar sabahın erken saatlerinde neye uğradıklarını şaşırmışlar aniden yayılan zehirli gazlar ve küller boğazlarında birden taşlaşmış ve ilk ölümler bu şekilde gerçekleşmiş. Kimisi sıcak şok dalgasıyla yanarak kimisi ise çıkan gaz ve toz bulutundan zehirlenerek ölmüş. Halk büyük bir panik içinde iken bazı zenginler kölesi kaçmasın diye onları eve zincirlemiş sonra limana doğru koşmaya başlamışlar. Şanslı olup ta buldukları gemiye binip denize açılanlar kurtulduklarını sanıp sevinirken denizde birden tusunami oluşmuş ve dev dalgalar bütün gemileri karaya vurup paramparça etmiş. Denizden de kaçamayan halk etrafta kaçmaya çalışırken lavlar şehre ulaşmış, toz ve kül bulutu içinde bütün hayvanlar, insanlar ve her türlü canlı kaçamadan oldukları yerde küllerin altında kalmışlar, üstlerini örten lavlar ile o hallerinde ne yapıyorlarsa o şekilde ölmüşler. Bu korkunç olaydan yaklaşık 1900 sene sonra tamda her şey unutulmuş iken bir köylü ya da çoban olan bir kişi kimine göre tarlasında değerli altın takılar bulmuş, kimine göre taş duvar kalıntılarını ortaya çıkarmış ve 1860 yılında kazılar yapılmaya başlandığında “Giuseppe Fiovelli” isimli İtalyan bilim adamı küllerin oluşturduğu katmanlar arasında cesetlerin olduğu boşlukları fark etmiş bunları ortaya çıkarmak için ilginç bir yöntem bulmuş; uygun bir yerden delik açıp içine alçı benzeri bir sıvı akıtmış ve sıvı taşlaştığı zaman etrafı temizlenerek insanların lav altında kalan bedenleri oldukları halde ortaya çıkmışlar. O kadar acı ki insanların yüzündeki o korkmuş ifade bile şuan taşlaşmış bedenlere baktığınızda anlaşılmakta…
Biz şimdilik kaldığımız yerden devam edelim. Pompei’ye girmek için kalabalığı takip ederek devam ederken içeride acıkacağımı düşünerek büfeye gidip yiyecek bir şeyler ve meyve suyu alıp gişelere geliyoruz. Porta Marina‘dan (Liman kapısı) bilet almamız gerekmekte, kalabalık kuyruk burada da var eşim orada bir dükkana girip Pompei haritası satın alıyor. En azından içeride rehbersiz gezeceğimiz için yolumuzu kaybetmemiş oluruz diye düşünüyoruz. Giriş ücreti kişi başı 11 euro. Biletimizi alıp turnikelerden içeri giriyoruz Via d. maria yolundan devam edince ilk olarak Apollo tapınağı, Forum gibi yerleri geziyoruz.
Forumun içinde demir parmaklıklarla kapalı bir yerde Pompei’de bulunan testiler, toprak kaplar sergileniyor burası normalde açık olur ama biz gittiğimizde bütün evlerin kapısının kilitli olduğunu görüyoruz. Bu bende büyük bir hayal kırıklığı yaratıyor çünkü hiçbir şeye yaklaşamadan uzaktan bakmak zorunda kalıyorum. Forumun içindeki kapalı alanda aynı zamanda taşlaşmış insan ve köpek cesetleri var. Aslında bulunan bütün taşlaşmış bedenler Napoli müzesine kaldırılmış yani buraya geldiğinizde bunları görmeyi beklemeyin maalesef hiçbir şey göremiyor ve üzülüyorsunuz en azından benim için öyle oldu.
Forumda aynı zamanda birçok sütun, kalıntı iç içe geçmiş, burada gezerken neyin nerde bitip nerde başladığını anlamanın güç olduğunu fark ediyorum. Harita bu noktada işe yarıyor. Forum’un hemen arkasında oturup dinleniyoruz sabah aldığım sandviçleri yemeğe başlıyorum bu sırada yanıma çok tatlı bir köpek yaklaşıyor bana uzun uzun bakıyor bende ona bir parça ekmek ve peynir veriyorum köpek onları yiyor bende biraz daha veriyorum bundan çok hoşlanmış olacak ki sahibi benmişim gibi gelip ayaklarımın üstüne yatıyor ve etrafı izlemeye başlıyor.
Bizim gibi dinlenmek için oturup bir şeyler atıştıran bir çok kişide yanıma gelip köpekle ilgileniyor ve onun fotoğrafını çekiyor. Köpek ayaklarımın dibinden hiç ayrılmıyor bende onu rahatsız etmiyorum beraber Pompei’nin manzarasını izliyor ve gölgeliğin tadını çıkartıyoruz.
Temple of jupiter‘in arkasında bir restoran-cafe karışımı bir yer var içinde wc de mevcut eğer acıkırsanız ve dışarıdan bir şey almamışsanız buradan istediğiniz şeyi alabilirsiniz pizzalar, sandviçler içecekler mevcut bizde içeri girip oturuyoruz yine sandviç ve su alıyoruz yanımıza çünkü Pompei çok büyük neredeyse bir günümüzü burada geçireceğiz başkada bir yer yemek için bulamayacağımızı düşünüyoruz. Buradan çıktıktan sonra dolaşmaya devam ediyoruz. Haritada her sokak adı yazıyor ve orada hangi evde kimin yaşadığı gibi bilgilerde var o yüzden harita almak iyi bir fikir. Harita üstünde gezeceğimiz noktaları işaretliyorum.
Terme del Foro‘ya (hamam) doğru yürüyoruz burası eskiden hamammış. Duvarları tuğladan ve mermerden yapılmış bu alanda bir terleme odası da mevcut.
Duvarlarında çok ilginç kabartmalar yapılmış ve resimler var. Hamam soğuk ve sıcak odalar şeklinde bölümlere ayrılmış, bir odasında ortası muhtemelen havuz olduğunu düşündüğüm büyük yuvarlak oyuntu var sıcak su ile doldurup havuz gibi kullanmış olduklarını düşünüyorum. Tavanı kubbe şeklinde yükseliyor üstünde ise penceresi var ışık oradan direk içeri doluyor. Duvardaki işlemelerde at üstünde savaşçılar tasvir edilmiş, bazı kabartmalı resimlerde ise boya tamamen dökülmüş kalan kabartmalarında çoğunlukla ne olduğu anlaşılmıyor. Bir odasında duvarda sanki yükselen kubbeyi elleri ile tutuyormuş gibi tasvir edilmiş küçük heykeller sıralanmış iki eliyle bütün kubbenin ağırlığını taşıyorlarmış gibi bir havası var.
Masaya benzer bir şey görüyorum ayakları bronz ya da dökümlü bir metalden yapılmış hayvan ayağı gibi tasvir edilmiş parmakları olan tam masayı tutan köşelerinde ise çeşitli aslan ya da insan başlarıyla süslenmiş oldukça güzel bir eşya. Duvarlarında mermer kabartmaları olan bir odaya giriyoruz içeride bir fıskiye var. Bu kadar detay o dönemlerde ihtişamı konusunda yeterince bilgi veriyor bize.
Hamamlardan çıktıktan hemen sonra ilerde Arco Onorio takını görüyoruz. Via di Mercurio caddesine girmeden sağdaki cadde Via della Fortuna, buradan Casa del Fauna‘ya ulaşıyorsunuz. Burası Faunlar evi denilen yer, adını bahçesindeki Yunan doğa tanrısı Faun olan bronz heykelden alıyor. Büyük avlusu içinde yükselen sütunlar ve duvarlarındaki işlemelerden büyük zengin tüccarlardan birine ait olduğunu hemen anlıyorsunuz, duvarlarında İskenderin Pers kralıyla yaptığı İssos savaşını anlatan mozaik varmış ancak daha sonra bu mozaiki Napoli müzesine taşımışlar tüm bu nedenlerden ötürü Napoli müzesine gitmek gerek. Salı günleri kapalı olan bu müze için planınızı buna göre yapmanızı öneririm. Biz Napoli’ ye gezmeye zaman kalmadığından gidemedik bu daha sonra çokta pişman olacağım bir olay oldu benim için.
Faun evi güzel bu kadar korunaklı kalan nadir yapılardan da biri aynı zamanda. Bronz heykeli önünde fotoğraf çekilmek gerek, avlu içinde palmiye ağaçları, çam ağaçları var, evin tabanında kalan mozaik işlemeleri de çok güzel. O anı hayal edince yerlerin mozaiklerle süslü, duvarlarında ise mermer işlemeleri olan ve her yerinde heykelleri olan bir yer canlanıyor gözümde. Pompei’ de yaşamaya başlıyor ve zamanın gerisine gidiyorum bende.
Buradan yine Via di Mercurio ye çıkıyoruz bu caddenin sonunda Casa di Apollo ( Apollonunevi) var. Sağında ise Vicolo di Mercuro var. Buradan devam edince Casa dei Vetti‘ye (Pompei’deki diğer ünlü zenginin evi) ulaşabiliyorsunuz. Buraya varmadan hemen önce hayvan başlı tasviri olan bir çeşme var bu çeşme arkasında yükselen bir bacaya benzer duvar var ince ve uzun bir duvar üzerinde sanki su oluğu gibi bir oluk var oda çeşmeye uzanıyor.
Az ileride Casa degli Amorini Dorati var kapısında demirler var ve kapalı maalesef onun yanındaki bina ise Casa dell’ara Massima yine kapısında demirler olmasına karşın içeriye göz atıyoruz, tadilata alınmış olduğu etraftaki el arabası ve merdivenlerden anlaşılıyor. Duvarlarında kırmızı renk, ağırlıklı olarak kullanılmış ve resimleri birer tablo gibi duvara çizmiş ve etrafını kırmızı renkle çerçeveye almışlar bu haliyle duvarlarında tablolar asılı bir müzeye benziyor. Restorasyon yüzünden içeri girememek üzücü çünkü tavana kadar bütün duvarlarında resimlerin olduğunu görüyorum.
Via del vesuvio caddesini takip ederek tekrar farklı bir yoldan geri dönüyoruz çünkü Lupanare‘ye (genel ev) gitmeye karar veriyoruz.
Burada yollar biraz karışık haritadan iyice bakmakta yarar var gideceğimiz yeri işaretleyip ona göre sokakları takip ediyoruz. Sokağa girdiğimizde gülüşme seslerinden Genel eve yaklaştığımızı anlıyoruz. Bina orjinalinde iki katlıymış ama büyük ölçüde yıkılmış sonrasında restore edilerek yeniden yapılmış.
İçerisi çok küçük bir kaç odadan oluşuyor. Odalar nerdeyse 1 metre kare o kadar küçük yani, içersinde sadece yatak ve yastık şeklinde betondan oluşan bir yükselti var. Sanırım 3-4 odası var buna benzer aradaki küçük holün duvarlarında ise farklı cinsel birleşme pozisyonları resimlenmiş buraya gelen müşteriler resimlerden istediğini seçer ve bunu yapacak kişiye yönlendirilirmiş bir nevi herkesin görevi farklı gibi bir şeymiş.
İçeride gezen herkes resimlere bakıp gülüşüyor ve fısıltı ile konuşuyor. Taştan yataklara bakıp köle gibi kullanılan hayat kadınlarına aslında üzülüyorum bana göre içler acısı bir durum. Bir kapıdan girip arka kapıdan çıkıyorsunuz.
Pompei sokaklarında dolaşırken taş döşeli yollarda zaman zaman caddeyi karşıdan karşıya geçmek için yaya geçidi olarak kullanılan büyük yükseklikte taşlar görüyorsunuz bunlar yağmurlu havalarda su sokaklardan akarken insanların taşların üstüne basarak karşıya geçmeleri için yapılmış, günümüzde bile görmediğimiz çok güzel bir sistem.
Sokaktan yürümeye devam ediyoruz ileride Terme Stabiane (Stabiene Hamamı) var. Bu hamamlarda 35 derecelik bir ısıya ulaşmak için saatte 7 kilo odun yakılması gerekiyormuş hiç sönmeden sürekli sıcak kalması için ise yılda yaklaşık 114 ton odun tüketiliyormuş. Hamam da yine kapalı olup giremediğimiz mekanlardan birisi ancak büyük bir avlusu olduğunu duvarlarında resimler dışarıda heykeller ve sütunlarla süslü olduğunu görebiliyoruz. Hamam Pompei için önemli bir sosyal ve sportif alanmış tıpkı Romalılarda olduğu gibi. Gerçi ilk hamam yerden ısıtma sistemi Yunanlılarca benimsenip yayılmış ama burada da yeterince önemli olduğu sayıca fazla oluşlarından anlaşılıyor. Hamam kültürünün bu kadar eskilere dayalı olduğunu öğrenmek güzel bir şey en azından daha eski dönemlerinde insanların gölde veya nehirde yaz, kış yıkandıklarını var saymak daha kötü. Genellikle okuduğum İngiliz edebiyatına ait kitaplarda karakterler kışın yıkanmayan yaz aylarında ise gölde veya nehirde yıkanan tipler en azından onlara göre Romalılar daha temiz diye düşünüyorum.
Hamamların hemen ilerisinde Tiyatro alanı var. Via del Tiatri ye ilerliyoruz. Bu cadde bizi Tiyatro alanına götürüyor. Ağaçlık bir alan içinde yükselen sütunlar arkasında kalan bu alanda büyük bir kompleks ve bir çok bina var, biz önce tiyatro ya doğru gidiyoruz sonradan tadilattan geçmiş bir yer içeride turistler var bizim gibi.
En üst basamaklarına çıkıp oturuyoruz, uzun bir dinlenme molası veriyoruz etraf sessiz gözlerimi kapatıp biraz sessizliği dinliyor ve oranın havasını hissetmeye çalışıyorum. Sonra sandviçlerimizi yiyoruz biraz su içiyoruz. Dinlenme molasından sonra etrafı dolaşıyoruz burada gezilecek yine çok yer var.
Buradan çıkıp asıl görmek istediğim yer olan Amfi tiyatro ya gitmek için Via dell’abbondanza caddesini takip ediyoruz. Tempio di İside (İsis tapınağı) karşımıza çıkıyor devam edince Palestra Grande (büyük spor salonu) daha sonra ise Fullonica di Stephanus‘u görüyoruz. İçeride kırmızı kök boyası ile boyanmış duvarlarda kartal benzeri kuş resimleri, kadın figürleri, kanatları olan melekler tasvir edilmiş. Tavana kadar buna benzer şekillerle süslenmiş bir çok odası olan banyoya benzettiğim bir yere giriyorum içinde havuz benzeri bir oyuntu var hemen ilerisinde tuvalet var.
Binanın en azından iki katlı olduğu düşünüyorum, üst kata çıkan tahta bir merdiven koyulmuş ama yıkıldığı için orada görülecek bir şey yok. Mekandan çıkıyor sonunda asıl görülecek yere Amfi tiyatroya ulaşıyorum dışarıdan bakıldığında Collesium‘a benzetiyorum tabi ki o kadar büyük değil. Amfi tiyatronun içinde ise futbol sahası büyüklüğünde arena var, birkaç farklı yerden içeri girmek mümkün. Bu kadar güzel korunmuş olması bile görmek için yeterli bir neden.
Buradan ayrılıp nar ağaçları ile renklenmiş yoldan çıkış noktasına geliyoruz. Kapıdan çıkıp Tren istasyonuna doğru ilerliyoruz ama çıktığımız bu nokta girdiğimiz kapıdan oldukça uzak olduğu için nasıl devam edeceğimizi bilmiyoruz ,tahmini olarak ilerliyoruz civarda hediyelik eşya satan tezgahlar kurulmuş, Pompei ile ilgili küçük objeler alıyoruz ve satıcıya İstasyona nasıl gideceğimizi soruyoruz. Yolu takip edip sola dönmemiz gerektiğini söylüyor. İlerde bir kilisenin önünden geçiyoruz. Santa Maria del Rosario isimli bu kilisenin çan kulesi çok ilginç biraz durup fotoğraf çekiyorum içeri şort yada askılı ile girmek yasak olduğu için eşim girip fotoğraf çekiyor ben dışarıda bekliyorum.
Kapısından şöyle bir baktığımsa ise içerinin çok güzel olduğunu görüyorum tavanı resimlerle süslü, tavana doğru heykeller duvarlara yerleştirilmiş altın varaklı tavan süslemeleri beklemediğim bir güzellik sunuyor. İçeride Peder konuşma yapıyor. Ben bahçesine bakıyorum büyük melek heykelleri var. Ansızın karşımıza çıkan ama beğendiğimiz bir kilise. Tren garına doğru ilerliyoruz…
16:20; Pompei tren istasyonunda tren bekliyoruz İtalyanca bir anons yapılıyor biz anlamıyoruz istasyondaki herkes dağılıyor ne olduğunu bilmediğimiz için beklemeye devam ediyoruz olası bir gecikme olacağı belli Havanın sıcak olması bütün gün Pompei’de sıcak ve güneş altında dolaşıp sineklerle mücadele etmekten pestilimiz çıkıyor yanımıza olan şemsiyeyi güneşten korunmak için zaman zaman kullansakta bizim için çok yorucu bir gün oluyor o kadar yoruluyorum ki Napolide gezmekten vazgeçip Roma’ya dönmek ve bir an önce uyumak istiyorum yoksa ertesi günkü Vatikan turumuzda asla enerji bulamayacağız. Napoli’de dolaşamayacak oluşum beni çok üzüyor Pompei’nin bu kadar zaman alacağını tahmin etmemiştim nerdeyse bütün günümüzü burada dolaşarak geçirdik. Sonunda trene binip bir yere oturuyoruz, aldığımız bileti kimse gelip kontrol etmiyor bizde ne yapacağımızı bilmeden cebimize koyuyoruz yolculuk sona erdiğinde ise soran olmuyor bilet almasakta bir şey fark etmezmiş gibi duruyor ama bunu önermiyorum tabi ki kontrol eden biri çıkarsa cezası vardır mutlaka.
18:20; Napoli‘ de trenden inince Roma‘ya dönmeye karar verdiğimizden yeniden bilet almamız gerek ama yanımızda nakit yok bir bankamatik arıyoruz oradan para çekiyoruz, bu bölgede çok hırsızlık olduğunu duyduğumuzdan üstümüzde fazla nakit taşımıyoruz sadece tren bileti kadar nakit alıp fast ticketa yöneliyoruz. En erken tren 5 dakika sonra kalkıyor bilet almaya çalışıyoruz ama koltuk numarası vermiyor yeniden deniyoruz yine vermiyor ama bileti basıyor bileti alıp koşmaya başlıyoruz tren tam kalkmak üzere iken içeri biniyoruz ama asıl şoku o zaman yaşıyoruz oturacak hiç boş yer yok. Meğersem bu nedenle koltuk seçimi seçeneklerde çıkmamış bu kadar yorgunluk üstüne Napoliden Romaya 1.5 saat ayakta gitmek kabus gibi üstüme çöküyor, moralim çok bozuluyor trenden inmek geri dönmek mümkün değil ne yapacağımızı şaşırıyoruz restorantına gitmeye karar veriyoruz. Orada yemek yemeyeceksek oturamayacağımızı söylüyor görevli.
Üstümüzde fazla nakit yok çünkü bilerek az para çektik kredi kartı geçmiyormuş bizde büfe bar karışımı olan tarafa geçiyoruz burda bar masaları var ama sandalyesi yok çantayı yere koyup ayakta bir şeyler yiyoruz birer kahve ve kek alıyoruz ayakta durmaya tahammülüm yok biz kahvemizi içerken görevli gelip 1. sınıf kompartımanından geçip restorandan çıkarak bizim biletlerimizi kontrol ediyor ve oradan 2. sınıf kompartımanına geçiyor bu arada aklıma bir fikir geliyor biletçi tekrar geri dönmeyecek yani biz 1. sınıf kısmına geçip boş yer varsa oturabiliriz. Gidip bakmaya karar veriyorum güzel haber burada boş koltuklar var içeride oturan insanların büyük çoğunluğu takım elbise giymiş güneş gözlükleri takmış, önlerinde notebookları açık matrix filminden fırlamış tipler. Hepsinde bir ajan Smith havası Neo çakması tarz var. Birde 4 lü koltuklara yayılmışlar tek kişi oturuyorlar bu burjuva hallerine uyuz oluyorum birinin yanına yaklaşıp koltuğa attığı montu ve çantasını gösterip burası boş mu diye soruyorum rahatsız ettiğimden dolayı şöyle bir bakıp evet diyor ama eşyalarını almak için bir çaba göstermek yerine notebooka bakıyor sanki varoluşun şifresini çözmeye ramak kalmışta ben rahatsız etmişim gibi kıpırdanıyor ben de çantasını işaret ediyorum ingilizcesini anlamayınca İtalyanca’sını söylüyorum o zaman anlıyor ve alıyor eşyalarını bende gidip eşimi çağırıyorum ve 1. sınıf yolculuğumuz başlıyor. Burada hostesler dolaşıp bir şeyler dağıtıyorlar kaçak yolcuyuz ya biz birazda çekinerek bakıp yok almıyım falan diyoruz meğersem bunların hepsi ücretsizmiş baya içki gibi bir şeyler dağıtılıyor bildiğin burjuva sınıfına sonradan dahil olmuş körpe zenginler gibi hissediyorum kendimi. Kendi durumumuz o kadar çok komik geliyor ki biz sürekli kendimizle dalga geçiyoruz. Bu yolculuğumuz sırasında ne yapacağımı bilmediğim tek an oluyor ama onunda kısa sürede üstesinden gelip hiç bozuntuya vermeden cool tavırlarla notlarımı yazıyorum. O sırada yüzüme büyük bir ciddiyet oturtup kendimi en büyük romanını yazan bir yazar havasına da sokuyorum karşımdaki adam notebook’u bırakıp ne yazdığıma bakıyor ben ise dünyanın en meşgul insanı tiriplerimi sürdürüyor onun meraklı bakışları arttıkça ortamı ele geçirmenin rahatlığı ile koltuğuma yayılıyorum. Eşimle bu duruma sürekli gülerek kötü bir andan kolayca çıkıp lehimize döndürmenin keyfini sürüyoruz, artık rahatız dinlenerek Roma’ya dönüyoruz. Trenden indikten sonra Termini istasyonu karşısında İstanbul kebap yazan bir yer var oraya girip güzel İtalyan makarnaları nerde var diye soruyoruz çalışanlar Türk bize yardımcı oluyorlar Termini içinde alt katta market olduğunu oradan alabileceğimizi söylüyorlar. Bizde yeniden oraya dönüp makarna, sos vs gibi bir şeyler bakıyoruz o sırada Türk çiftle karşılaşıyoruz onlarda alışveriş için gelmişler bize birkaç öneride bulunuyorlar. Marketten bir bavulu kaplayacak kadar makarna, sos, baharat vs aldıktan sonra otele geri dönüyoruz. Roma içinde market bulup bu tarz bir şeyler almak çok zor çünkü market yok eğer bizim gibi makarna falan almak isterseniz Termini içindeki büyük markette aradığınız birçok peynir makarna çeşidi ve diğer ürünleri bulabilirsiniz. Erkenden otele döndüğüm için sevinçli Napoli’yi gezemediğim için üzgünüm. Önceki gün burkulan ayağım iyileşmeden yaptığım bu gezi beni normalden daha fazla yoruyor. Şimdi otelde dinlenme zamanı…
Related Posts
About gezente
Gezente; Sitede ki gezi yazıları ve fotoğraflarının sahibi, aynı zamanda gezmeyi ve fotoğraf çekmeyi bir tutku derecesinde seven biri. Profosyonel düğün ve doğum fotoğrafçısı olarak çalışıyor. Evli ve Mishka isimli dünya tatlısı bir kedi sahibi. Hem çok okur hem çok yazar bir kişilik olması dışında farklı ülkeler ve şehirlerde kendi ruhundan bir parça bulabildiğine inanmakta. İnsanlarla sohbet etmeyi ve gittiği her yerin hikayelerini dinlemeyi de seviyor. Bunda hayalperest olmasının da bir payı olduğunu düşünüyor. Hiç bir şehir hikayesiz yaşanmaz ise her şehir de bir hikaye yaşamayı ve yaşanmışlıkları anlatmayı da istiyor. Hayali ise adam olacak çocuk programını izlediği yıllarda hayranı olduğu Barış Manço gibi dünyayı dolaşmak. Kim bilir belki de bu hayal gerçek olur.