Gezente.com

Teleferik ile Erciyes’in zirvesine yolculuk…

← → Önceki ve sonraki yazılar için okları kullanın

Bugün ilk olarak Avanos taş atölyelerinden birini ziyaret edeceğiz. Sabah kahvaltımızı aldıktan sonra yola çıkıyoruz. Taş atölyesinde Onyx taşının nasıl işlendiği hakkında bilgi veriliyor. Aynı zamanda orada anlatımı yapan yetkili, bir yüzük gösterip bunun ne olduğunu bilip bilmediğimizi soruyor, verilen cevaplar yakın da olsa doğru cevabı mekanın sahibinden alıyoruz. Haseki hatunların taktığı bir yüzükmüş 4 sıra şerit halinde, üzerindeki yeşil zümrüt; verimliliği, kırmızı yakut; aşkı ve sadakati, koyu lacivert; doğurganlığı ve asaleti, beyaz olanda saflığı ifade ediyormuş. Satış bölümünde yine bu atölyede yapılan ürünleri görmek mümkün.Buradan ayrılıp eski adı Sinasos olan, Mustafa paşa’ya; Asmalı konak dizisinin ilk bölümlerinin çekildiği mekana gidiyoruz. Mekan şu anda otel olarak kullanılmakta ve içeri girmek isteyenler ayrıca bir ücret ödemek zorundalar. Bu mekanı gezmek yerine verilen serbest zamanı kullanarak civardaki evleri ve köyü gezmeye başlıyoruz. Burada evlerin çoğunda ev şarabı imal edilmekte aynı zamanda satışı da yapılmakta, şarap seven arkadaşlarımız o evlere gidip oradan bir kaç şişe şarap alıp geliyorlar bizde o esnada bulduğumuz bir kiliseye girmek istiyoruz kapısında tadilatta yazıyor. Kapıdaki güvenlik görevlisi ile konuşuyorum sadece girip bakmak istediğimizi bir kaç fotoğraf çekeceğimizi söylüyoruz neyse ki izin veriyor. Kapıyı bize açıyor. Tur kapsamı içinde olmadığından kilise hakkında en ufak bir fikrim yok ama çok beğeniyorum. Sonradan yaptığım araştırmalarda ise kilisenin adının Konstantin-Heleni Kilisesi olduğunu öğreniyorum. Girişindeki kapının üzerinde şu yazıyor; “ ben, en mukaddes kraliyet ailesinin kilisesiyim, Konstantin ve Helena’nın 1 Abdülmecit zamanında inşa edildim. Sinasos halkının gayretleri ve harcamalarıyla 1729 yılında tamamlandım ve 1850 de onarıldım.” Kilisede fotoğraf çektikten sonra Kayseri’ye gitmek üzere buradan ayrılıyoruz.

Konstantin-Heleni Kilisesi

Konstantin-Heleni Kilisesi

 

Kayseri şehir merkezine geldiğimizde ilk olarak Hunat Camisini ziyaret ediyoruz.Burası Alaaddin Keykubad‘ın hanımı Mahperi Hatun için 1238 tarihinde yaptırmış. Kayseri’nin Selçuklularından günümüze gelen en büyük camisiymiş. Hava sıcak ve anlatım uzadıkça yorulmaya başlıyorum, içeride bir çeşmesi ve kitap evleri olan cami avlusunda bir müddet dinleniyoruz ve öğle yemeği molası için serbest zaman veriliyor. Kayseri merkezdeyiz ve kesinlikle burada mantı yemeyi düşünüyorum.

 

Hunat Camii

Hunat Camii

Güzel yemekleri olduğu söylenen bir restoranda mantı siparişi veriyor ve pencereden Kayseri kalesinin surlarını inceliyoruz. Surların hemen arkasındaki sokaklarda işportadan kot pantalonu ucuza bulmak mümkün. Burada nalburlar, giyim dükkanları mevcut bir nevi pazar yeri ama daha bakımsız görünüyor. Biraz bekledikten sonra mantılarımız geliyor bir kaşık içine 40 adet sığar dedikleri meşhur mantıdan tadıyoruz. Mantı çok güzel burada yapılanlardan farklı olarak sanırım salçalı bir sos ile servis ediliyor. Benim bildiğim ise üzerine yoğurt ve kırmızı biber gibi baharatlarla kızgın yağ ile servis edileni. Muhteşem mantıları yedikten sonra mantı, pastırma alabileceğimiz bir yer tarifi istiyoruz buradan hediyelik pastırma ve mantıları alıyoruz ve bir bankamatik arayışı içine giriyoruz. Hemen cadde üzerinde bankalar mevcut işimizi hallettikten sonra turla buluşacağımız Hunat cami önüne hızlı adımlarla ilerliyoruz. Bütün heybeti ile karşımızda duran 3916 m yüksekliğindeki Erciyes dağına doğru otobüsle tırmanışa başlıyoruz.

Erciyes dağı, 20 milyon yıl önce etrafı denizlerle kaplı olan bir yermiş, yaklaşık 15 milyon yıl önce  Neojen döneminde yaşanan patlamalar ile gölün ortasında bu günkü Erciyes’ten 400 metre daha yüksek koni şeklinde bir dağın oluşmasına sebepolmuş.Tepede bulunan krateri iki baca beslediği için, buradan fışkıran lavların iri parçaları göl içerisinde tortulaşarak yeni bir tabaka; ince toz parçaları ise dağın 100 km. ötesine kadar savrularak buralarda kül yığınları meydana getirmiş. Bu durum, bu günkü Kayseri’nin çevresindeki bulunan taş ocaklarının ve Göreme çevresindeki Peri Bacalarının oluşmasına özellikle de bims dediğimiz krater küllerinin çevrede büyük kütleler halinde bulunmasına sebep olmuş…

Erciyes dağı üzerinde hala kar görmek mümkün yaklaştıkça hava biraz daha soğuyor yukarıda bir teleferik var. 1 saatlik ve 30 dakikalık turlar şeklinde teleferikle gezmek mümkün. Aynı zamanda cafeleri olan bir mekan burada çay kahve içerken bir yandan dağın güzelliğini izleyebiliyorsunuz. Teleferik turuna katılmayı seçiyoruz bir battaniye alıp ayaklarımızın üzerine örterek ufak dağ turumuza başlıyoruz. Fotoğraf çekerken aşağıda kımıldayan bir şeyler fark ediyorum o uzaklıktan önce ne olduğunu anlayamasam da biraz daha dikkat edince minik sincapların dolaştıklarını ve yiyecek aradıklarını fark ediyorum. Aklıma TRT de bir zamanlar izlediğim Bob Ross un resim sevinci programı ve resim yaparken “şuradaki dağda büyük ağaçlar, onların dallarında minik sincaplar yaşarmış” diye anlattığı sincap hikayeleri geliyor. Ortam çok güzel, hava biraz soğuk olsa da battaniye ile korunmak mümkün. Mayıs ayında da olsak henüz tam olarak sıcaklar başlamış değil. Sincapları yukarıdan izleyerek krater gölü manzaralı mini turumuzu tamamlıyoruz. Bir çay alıp cafe de oturuyor ve doğanın güzelliği karşısında büyüleniyorum. Kayseri den ayrılırken gözlerimi kapıyor ve karlı dağ üzerinde dolaşan sincapları ve manzaranın güzelliğini düşünüyorum. Yeniden geri dönüş yolculuğumuz başlıyor ve Ürgüp’ e geri dönüyoruz.

Kızıl vadi de gün batımını izleyeceğiz otobüslerden indiğimizde şarap ve içecek ikramı başlıyor. İçeceklerimizi alıp kendime gün batımını izleyebileceğim en güzel noktayı bulmaya çalışıyorum. Burası, gün batımı yaklaştıkça kalabalıklaşıyor herkes kendine izleyebileceği en güzel noktayı ararken biz çoktan yerimizi almış ve manzaranın keyfine başlamış oluyoruz. Bulunduğumuz yer aslında kızıl vadiyi en iyi gören yerlerden biri, kızıl vadi denmesinin sebebi de kızıla çalan bir toprak ve kaya görüntüsünün olması. Peribacaları arasında dans eden güneşin son ışıkları da kaybolmak üzereyken, bu güzelliği hafızama kaydediyorum. Güneş tamamen battıktan sonra otele geri dönüyoruz akşam yemeği yedikten sonra otelin bahçesinde oturuyoruz ve Kapadokya da ki son gecemizde odanın balkonundan etrafı fotoğraflıyorum. Ertesi gün zinde uyanmak için çok fazla oyalanmadan uyuyorum…

← → Önceki ve sonraki yazılar için okları kullanın

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir