1998 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Jose Saramago’nun (bana göre) en etkileyici romanı.
Roman, sizi satırlar ilerledikçe içine çeken ve insan(lar)ın kör olsa dahi bireysel ya da örgütlü olarak kötülük yapmaktan asla vazgeçmeyeceğini ve yine insan(lar)ın bireysel ya da örgütlü olarak çok daha iyi bir birey olabileceğini bize gösteren bir eser. Kendisini bir ismin arkasına saklamayan roman karakterlerinin, ani bir salgınla bir araya gelmesi ve birbirine tutunarak başlarına gelen bu felaketin üstesinden gelme çabaları ve bu süreç içerisinde yine insanların en kötü zamanlarda dahi ne kadar kötü/karanlık birer canavara dönüştüğünü bize mükemmel bir dille anlatan kaotik bir hikaye.
Körlük, bir veba gibi insanlığı bir anda pençesine almış ve kısa bir sürede herkesi beyaz bir dünyanın içerisine hapsetmiştir. Körler, onlarla etkileşime geçenler ve onları kontrol altına almak isterken yine kör olan devlet.
Okurken başınıza gelmemesi için defalarda dua etmenize neden olacak bir başyapıt.
Romanı bence en iyi anlatan cümlelerden birisi; “Uygarlık, insanların su kullanmak için su kaynaklarına kaplar daldırdığı çağa geri dönmüştü…”
Okurken altını çizdiğim birkaç satırı da buraya ekleyelim…
“İnsanların neler yapıp yapmayacağı önceden hiç belli olmaz, beklemek, zamana zaman tanımak gerekir, her şeye egemen olan zamandır, zaman, kumar masasında karşımızda oturan öteki kumarbazdır ve bütün kartlar onun elindedir, bizler ancak yaşam karşılığında o masadan bir şeyler kazanırız, kendi yaşamımız karşılığında..”
“Zor olan, insanlarla birlikte yaşamak değil, onları anlamaktır.”
“Kurbanın kendi celladı üzerinde hiçbir hakkı yoksa, adalet yok demektir, İnsanlık da yok demektir.”
“Doğal gereksemeler bizi acımasızca sıkıştırmaya başladığında, duyduğumuz acı, çektiğimiz sıkıntı bedenimizin kaldıramayacağı boyuta ulaştığında, içimizdeki hayvan kendini tüm varlığıyla ortaya koyar.”
“Unutuldukları sanılsa bile eski alışkanlıklar günün birinde ortaya çıkar.”
“Papaz giysisi giymekle papaz olunmadığı gibi, eline asa almakla da kral olunmaz, bu gerçeği hiç unutmamak gerekir.”
“Yalnızca vadesi dolan ölür, ölüm bizi bize haber vermeden seçer.”
“Bir kez daha, en büyük kötülüklerin bile, içinde o kötülüğe sabırla katlanmamıza yetecek kadar iyilik barındırdığı sonucuna varacağız.”
“Dünya öyle kurulmuştu ki, gerçeğin ortaya çıkması için çoğu kez önce yalanlarla maskelenmesi gerekiyordu.”
“Demişlerdi ya da biraz yazınsal bir deyişle, Hiçbir mutluluk sonsuza kadar sürmediği gibi, mutsuzluk da geçicidir, demişlerdi ki, bu çok değerli özlü sözler, yaşam ve mutluluk konusunda insanlara madalyonun tersini de gösterecek kadar eskiydi ve körler ülkesinde söylenmiş olsaydı, herhalde, Dün görüyorduk, bugün görmüyoruz, yarın yine göreceğiz.”
“En kolay yapılan şeyin kötülük olduğunu herkes bilir.”
“Yapacağımız her hareketten önce ciddi olarak düşünmeye başlasak, vereceği sonuçları önceden kestirmeye çalışsak, önce kesin sonuçları, sonra olası sonuçları, sonra rastlantısal sonuçları, daha sonra da ortaya çıkması düşünülebilecek sonuçları düşünmeye kalksak, aklımıza bir şey geldiğinde, bulunduğumuz yere çakılır, hangi yöne olursa olsun bir adım bile atamazdık. Sözlerimizin, hareketlerimizin iyi ve kötü sonuçları, kuşkusuz, ilerde yaşayacağımız günlere, hatta bizim bu sonuçları doğrulamak, kendimizi kutlamak ya da başkalarından özür dilemek için artık bu dünyada bulunmayacağımız günlere göreceli olarak düzgün ve dengeli biçimde dağılır, zaten kimi insanlar da bu durumun ölümsüzlük denen ve çok sözü edilen şeyin ta kendisi olduğunu ileri sürer.”
“Birlikte yaşamanın getirdiği etkinlikleri ve genetik değişmeleri bir yana bırakacak olursak, bilincimizi giderek damarlarımızda dolaşan kanın rengine ve gözyaşlarımızın tuzuna bulaştırdık, bu da yetmiyormuş gibi, gözlerimizi içimize dönük birer aynaya dönüştürdük, sonuçta gözlerimiz, ağzımızla yadsımaya çalıştığımız şeyleri çoğu zaman hiç sakınmadan gözler önüne serer hale geldi.”